|
|
Cihan Taşan
Tirilye,
bugüne kadar birçok yerde yazıldı, çizildi, anlatıldı. Özellikle şu son on
yılda ulusal basının ilgisine mazhar oldu. Ben bu yazımda Tirilye’de
gidilecek mekânlar ya da gezilecek yerleri değil, bir Tirilyeli olarak kendi
tarihimi anlatacağım sizlere Babam, 1951 Tirilye doğumludur.
Fatih (Hagios Stephanos Kilisesi) Camisi’nin güneyinde kalan, Yavuz Sultan
Selim tarafından yaptırıldığı rivayet edilen Avlulu Hamam’ın hemen
karşısındaki evde dünyaya gelmiş. Babası Nuri Efendi, 1924 tarihinde yine
aynı evde dünyaya gelenlerden ve nahiyenin postane müdürü olması nedeniyle
Postacı Nuri Efendi olarak anılmıştır. Tirilye’de meşhurdur, kimse adıyla
çağırılmaz, illa ki herkesin bir lakabı vardır. Laf aramızda babamın lakabı
da yaramazlığı ve hareketliliği nedeniyle “cin” olmuştur.
Bir asrı geçkin süredir Tirilyeliyiz. Babamın babaannesi de 1887 tarihinde
yine aynı evde doğanlardan lokman hekim Emine Hanım. Babam evde her zaman
küçük cam şişelerde ilaçların olduğunu, rahatsızlık yaşayanların sabah akşam
kapılarını çaldığını söylerdi. Şifacı olarak anılırmış. Dönelim babamın
hikayesine.
TAŞ MEKTEP YILLARI
Dört katlı Taş Mektep, Tirilye’de doğan ve Yunanistan’da eğitim gördükten
sonra metropolit olarak geri dönen Chrisostomos tarafından Neo Klasik tarzda
1904-1909’da yılları arasında inşa ettirilmiş, Tirilye’nin en görkemli
yapılarından. Mübadeleden sonra 1924 yılında Kazım Karabekir tarafından
öksüz ve yetim çocukların okuması amacıyla Darü’l-Eytam Okulu olarak hizmete
açılmıştır. 1928’den sonra bina önce beş sınıflı yataklı bölge okulu,
sonraları yatılı kısmı kaldırılarak gündüzlü ilkokul olarak işlev görmüştür.
Üst katta ilkokul, alt katta ise ortaokul eğitimi verilmiştir. Babam Taş
Mektep’e 1958 yılında başlamış. Haşarılıktan iki yıl ikmale kalarak 1968’de
okulu bitirmiş. Hocalarından bahseder hep bize, bugünkü hocaları yererek,
“çok kaliteliydi onlar” der. Ortaokulda gördüğü Fransızca derslerini bugün
dahi hatırlar, bizlere sık sık anlatır. Geceleri hocaları evleri gezer,
öğrencileri evde mi değil mi, gezmeye mi gitti diye kontrol ederlermiş. Yani
anlayacağız 7/24 öğrencilik varmış o zamanlar. Yaz ayları gelince her okul
çıkışı eve gitmeden önce deniz. Tabii o zamanlar kız denizi, erkek denizi
ayrı. Bugün, tarihi Çamlık Kahvesi’nin alt tarafında kalan kısım erkek
denizi, Trilyalı Otel’in ön kısmı da kız denizi. Ayrıca Kıbrıs Eski
Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un da eğitim aldığı papaz okulu bu Taş
Mekteptir.
HEY GİDİ TİRİLYESPOR Lise
yıllarının vazgeçilmezi, yüzmenin yanında elbette futbol. Babam, henüz
ortaokuldayken 1965’te Tirilyespor’da futbolculuk hayatına başlar. Bursa
Amatör 1. Ligi’nde mücadele ediyor o sıra Tirilyespor. O yıllarda futbol
anlamında yıldızlaşmış isim babamın takımdaşı İsmail Emil. Babam ile aynı
yıllarda Tirilyespor’da futbola başlayan İsmail Emil çok geçmeden
Bursaspor’un pilot takımı olan Merinosspor’un dikkatini çekmiş ve 1970-71
sezonunda burada başarılı bir sezon geçirerek, kendisine şöhretin kapılarını
aralayan adımı atmıştır. Sonraki sene Bursaspor’a transfer olup, bu kulübün
efsane kadrosunda yer bulmuş ve takımına 70’li yılların altın dönemini
yaşatan en önemli oyunculardan biri olmuştur. Bu takım, ligde ve kupada
başarılı sonuçlar alan ve Avrupa kupalarında Bursaspor’u temsil eden takım
olarak da hatırlanır bugün. Emil soyadının da aşk dolu ilginç bir hikayesi
vardır. Amcası Ragıp Efendi Milli Mücadele yıllarında yaralı olarak
Fransızlarca esir alınmış. Hastanede bir Fransız hemşirenin bakımı ile
ölümden kurtulmuş. İsminin “Emilyano” olduğunu öğrendiği bu Fransız
hemşireye öyle bir aşk ile vurulmuş ki, Soyadı Kanunu ile aileye soyadı
seçilirken “Emil”de karar kılmışlar.
ESKİ BİR
RUM KASABASINDAN NASA’YA YOLCULUK Bu yazıda amacım
çoğunlukla kendi hikayem üzerinden Tirilye’nin değerlerinden ve isimlerinden
söz etmek. Bu isimlerin en başında İsmail Akbay gelir. Kendisi, 1930 yılında
Taş Mektep’in karşısındaki çeşmenin yanındaki evde dünyaya gelmiştir. İlk ve
orta öğrenimini Taş Mektep’de, lise öğrenimini Bursa Erkek Lisesi ve
İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nde görür. 1953 yılında ABD’ye gider ve Tennessee
Üniversitesi’nde fizik öğrenimine başlar. Dört yıl sonra üstün başarı ile
mezun olur. Ünlü roket bilimcisi Dr. Wernher Von Braun, İsmail Akbay’daki
cevheri görür ve kendisini Marshall Uzay Merkezi’nde işe aldırır.
Burada da yaratıcı zekasını ve üstün bilgisini gösteren Akbay, 1975 yılından
itibaren NASA’nın Apollo, Skylab ve Apollo-Soyuz projelerinde üst düzey
görevlere getirilir. NASA’da çalışan ilk Türk mühendistir. Ölümüne kadar
yaşamını Amerika’da sürdüren Akbay, Tirilye’yi ve ülkesini unutmamıştır.
1996 yılında Ege Serbest Bölgesi’nde uzay kampı kurma fikrinden bahsederek
“Uzay Kampı Türkiye” projesinin temellerini atar. 2000 yılında açılış
törenine bizzat katılır ve ilerleyen dönemlerde kampın gelişim ve
ilerlemelerini sürekli takip eder. 2003 yılında Amerika’da
yaşadığı evinde çıkan bir yangın sonucu köpeğini kurtarmaya çalışırken
zehirlenerek hayatını kaybeder. Bu hikayenin en acı fotoğrafı, böyle önemli
bir bilim insanın bizim eğitim sistemimizde adı dahi geçmemiş olmasıdır. On
beş yıllık öğrenim hayatımda adını bir kere bile duymadım, ta ki 25 yaşında
bir Tirilye ziyaretim sırasında evinin önünden geçerken babam hikayesini
anlatana kadar.
MÜBADELE YILLARI
1923 yılında yapılan Lozan Antlaşması ek protokol ile Türkiye ile
Yunanistan kendi ülkelerinin yurttaşlarını din esası üzerine zorunlu göçe
tabi tutunca Girit’te yaşayan Müslümanlar Türkiye’ye mübadil olarak göç
etmişlerdir. Kısaca bu mübadelenin Tirilye ile alakadar kısmı hakkında
bilgiler sunayım sizlere. Mudanya’ya 1332 aileden oluşan
6463 muadil göçmen yerleştirilmiş. Bunların bir bölümü Tirilye’de iskan
edilmiş olup gelen göçmenlere nüfus sayılarına göre zeytinlik ve dut
ağaçları dağıtılmış. Girit’te edindikleri deneyimle kozacılık yapmaya
başlamışlar. Hatta sözlü tarih çalışmalarında kendilerinin adadan gelirken
dokuma tezgahlarını da bu topraklara getirdikleri ve yerleştirildikleri
alanlarda ipek böcekçiliği yaptıkları öğrenilmiş. Ayrıca yapılan
araştırmalarda mübadele öncesi Tirilye’de yaşayan yerli Rumların da burada
kozacılık yaptığı belirlenmiş.
İNSANIN HİKÂYESİ
Yazımın ana başlığını Tirilye Günlüğü koydum biraz da İvo Andriç’in Travnik
Günlüğü’nden mülhem. Belki de ilerleyen yıllarda Birinci Dünya Savaşı’ndan
Cumhuriyet’e, tek parti devrinden darbelere uzanan ve kasaba ahalisinin
olaylara bakış açısını anlatan bir roman yazılabilir. Kentlerin, şehirlerin,
köylerin tarihi veya hikayesi değildir asıl olan. Asıl hikaye, insandır; her
mekanda, her yerede anlatılan insanın hikayesidir. Tirilye, yani kelime
manası ile “Üç Papaz” ya da “Üç Aziz”. Daha derine insek kim bilir ne
hikayeler, ne yaşamlar çıkar bu zeytini ile meşhur, kilisesi, Taş Mektep’i
ile görkemli bu kasabadan. Ben ucundan kıyısından duyduğum, gördüğüm kendi
hikayemi anlattım. Tirilye günlüğüne düştüğüm notları aktardım. Tirilye
durduğu yerde duruyor ama insanın hikayesi devam ediyor hala.
Kaynak: Bursa'da Zaman, sayı 24: 76-78
|