Metin Güven
|
|
|
1969’da Ankara İktisadi Ticari Bilimler
Akademisi’ni bitirdi. Öğretmenlikten emekli oldu. İlk şiirini 1969’da Soyut dergisinde yayımladı. Bursa’da yayımlanan
Yeni Dönem adlı siyasi derginin yayın yönetmenliğini yaptı.
Ürünlerini Yansıma,
Türk Dili,
Oluşum,
Direniş,
Türk Solu,
Dönemeç,
Güney,
Hakimiyet Sanat,
Türkiye Yazıları,
Sanat Edebiyat 81,
Biçem,
Yeni
Biçem, Varlık,
Gösteri,
Akatalpa gibi
dergilerde yayımladı ve yayımlamakta. Dala Yakın Yaprağa Uzak
adlı kitabıyla 1994 Vedat Güler Şiir Ödülü’nü aldı.
Yazarın yayımlanmış yapıtları şunlardır:
Ömrüm Geçen Bir Sağnak Gibi
(Şiirler – 1981), Güvercin Yüreğinde
Gül Renkli Çocuklar (Şiirler – 1982),
Lâl Olsun, Ölsün (Şiirler – 1985), Dala Yakın Yaprağa Uzak (Şiirler – 1990), Yarasa Karnında Aşk (Şiirler – 1993), Suları Unutan Gölge (Şiirler – 1994), Ten ve Gül (Şiirler – 1995),
Yaz Biliyor Her
Şeyi (Şiirler – 1995), Gece Müziği (Şiirler – 1996), Aşk
Bitti Akşam Sürüyor (Şiirler – 1996),
Geriye Söz Kalır (Şiirler – 1997), Elmas ve Dantel (Seçme şiirler – 1997, Unutmak İyidir (Şiirler – 2001)
Melih
KARAGÖZ'ün Metin Güven'le ilgili yüksek lisans tezinden (Uludağ
Üniversitesi, 2021) bir bölümü paylaşıyoruz:
1940-2010
Türk Şiirinde Bursa’ya Genel Bir Bakış
Bursa, doğal güzellikleri ve tarihi
duruşuyla öteden beri dikkatleri üzerinde toplayan bir kent olmuştur.
Osmanlının dibâcesi olarak anılan bu kent, Anadolu’nun Türkleşmesindeki
önemli noktalardan birini oluşturur. Hasan Âli Yücel, “Bursa bir tarih
sergisidir. Hiçbir kitap, onun kadar, 1299’la 1923 arasındaki olayları bize
doğru haber vermez. Osmanlı şahini, Uludağ’a kurduğu yuvadan havalandı.”(Kayabaşı,
1996: 19) diyerek bu kentin önemini vurgulamıştır. Bursa, 6 Nisan 1326
yılından, Edirne’nin başkent olduğu, 1402 yılına dek Osmanlı Devleti’ne
başkentlik yapmıştır. Siyasal yönden önemi bir yana Bursa, Hristiyan
âlemiyle İslâm âleminin kesişme çizgisinde ekonomik ve kültürel açıdan da
önemli bir kenttir. Bu dönem, kentin edebiyat ve şiir alanında parlak bir
sayfa açmasına vesile olmuştur.
1326’daki fethinden günümüze dek
birçok şair yetiştirmiş olan Bursa, Osmanlı Devleti’nde XVI. yüzyılın sonuna
kadar birinci ve bu tarihten sonra İstanbul’un ardından ikinci, en çok şair
yetiştiren kent olması da onun önemli bir özelliği olmuştur.1
(Atlansoy, 1998: 9).
1
Kadir
Atlansoy, Bursa Vefeyatnamelerindeki Şairlerin Biyografileri isimli
çalışmasında bu sayıyı 290 olarak belirlenmiştir. Ayrıntılı bilgi için
bk. Atlansoy, Kadir (1998). Bursa Şairleri: Bursa
Vefeyatnamelerindeki Şairlerin Biyografileri, Bursa: Asa Kitabevi.
Klasik Türk şiir geleneğinde
Bursa’da karşılaşılan önemli şairlere göz atılacak olunursa durum şöyle
özetlenebilir: XIV. yüzyılın sonuyla XV. yüzyılın başında yaşamış olan
Ahmed-i Dâî, II. Murat’ın tahta geçtiği yıllarda Bursa’ya yerleşmiştir. Bu
kentte
onun adını taşıyan bir mahalle, camii ve hamam olduğu ve Dâî’nin bu kentte
vefat etmiş olabileceği söylenmektedir (Necdet, 1996: 42). Yine aynı dönemde
bir başka önemli şair Süleyman Çelebi de Bursa’da yaşamıştır. XV. yüzyılda
Klasik Türk şiirinin ustalarından biri kabul edilen Ahmet Paşa, vezirliğe
dek yükselmişken yaptığı bir hata dolayısıyla Bursa’ya gönderilmiş ve bu
kentte vefat etmiştir. XVI. yüzyıla gelindiğinde Bursa’nın kültür ve
edebiyat tarihi açısından en renkli simalarından biri olan Lâmii Çelebi’yle
karşılaşılır. Kırktan fazla eseri olan Lâmii’nin Bursa Şehrengizi, Bursa’nın
kültür hayatı ve kent hafızasını yansıtması bakımından önem arz eden bir
eserdir. XVII. yüzyılda Bursalı olup, kendilerinden söz ettirebilmiş
şairler: Cünunî Dede, Şühudî, Haşimî, Niyazî-i Mısrî ve Selisî’dir. XVIII.
yüzyılda Bursa’da yaşamış, dikkat çekici isimler İsmail Beliğ ve yazdığı
dini-tasavvufi şiirleriyle İsmail Hakkı Bursevî olmuştur. XIX. yüzyılda
Eşref Mustafa Paşa ve Senih Süleyman, Bursalı şairler olarak anılabilirler
(Necdet, 1996: 43-54).
Cumhuriyet
dönemine girilirken bu kent, Üsküp’e benzemesi ve tarihsel izlerinin yoğun
olması dolayısıyla Yahya Kemal’in ilgisini çekmiştir (Kayabaşı, 1996: 19).
Bursa, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında ciddi anlamda ilk kez Reşat Nuri
Güntekin ile işlenir. Daha sonra, Kemal Tahir, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet
Haşim, Hasan Âli Yücel, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Falih
Rıfkı Atay, Attilâ İlhan, Bedri Rahmi Eyuboğlu ve Ceyhun Atıf Kansu gibi
yazar veya şairlerin eserlerinde de kendine yer bulmuştur.
(Bkz.
Edebiyatımızda Bursa)
Bursa’nın Türk
şiirine 1940’lı yıllarda yansıması şu şekilde özetlenebilir: Bursa göğünün
altında huzura erişmiş gibi görünen Tanpınar’ın Ülkü mecmuasında, ilk
ismi Bursa’da Hülya Saatleri olan, Bursa’da Zaman şiiri 1941
yılında yayımlanmıştır. Aynı yıl Ahmet Kutsi Tecer’in Bursa’yla ilgili
olarak Kaplıcada İhtiyar Aslan ve Nilüfer isimli iki şiiri
yayımlanır. Yine aynı yıl, bir yıl önce Bursa Cezaevi’ne nakledilmiş olan,
Nâzım Hikmet şiirine Bursa’yla ilgili imgeler sokmaya başlar. 1942’de Orhan
Veli, meşhur şiiri Gemliğe Doğru’yu kaleme alır. 1943’de Niyazi
Akıncıoğlu’nun bu kentle ilgili bir şiiri yayımlanır. Bedri Rahmi Eyuboğlu,
Merhaba Yeşil isimli şiiriyle Bursa’nın doğasına yönelmiş; 1946
yılında yayımlanan Karadayı’ya Mektup şiirinde de Orhaneli ilçesinin
Çöreler Köyü’nde tanıştığı muhtar Karadayı’ya seslenmiştir. 1949 yılında
Bursa’yla ilgili yazılmış en uzun şiir Selâhattin Batu tarafından kaleme
alınır. Bursa’da Yeşiller ismini taşıyan kitabında aynı isimde doksan
dört dizelik bir şiire ek olarak Ulu Cami’de Öğle isimli 20 dizelik
ikinci bir şiire yer verir (Kayabaşı, 1996: 21). Attilâ İlhan 1940’ların
sonunda Bursa’da Yaylım Ateş isimli şiirini yayımlamış ayrıca Cahit
Külebi 1948 yılında Denizin Getirdikleri isimli şiirinde Gemlik
Körfezi’nde kaldığı on beş günün izlenimlerini aktarmıştır (Kayabaşı, 2017:
27-29).
1950’li yıllarda
Bursa’dan bahseden şiirlere kuşbakışı bakıldığında durum şöyle
özetlenebilir: 1951 yılında İsmail Gerçeksöz, Bursa’nın Destanı
isimli kitabını yayımlar. Bu yıllarda Bursa’ya Halkçı bir tutumla yaklaşan
Ceyhun Atıf Kansu, Bursa’da On Bir Türbe isimli bir şiir
yayımlamıştır. 1952’de Oktay Rifat, Uludağ Sokak Satıcıları şiirinde
yerel motifleri kullanmıştır. 1955’te Mehmet Başaran, Bursa Ovası’nda
şiirinde bu kenti aydınlık imgelerle betimler ve bir başka şiiri, Gülleri
Bursa’nın Rumeli Kokar‘da toplumcu kültürle Rumeli arasında bağ kurar.
1956’da Halim Yağcıoğlu, altı şiirinde mekân olarak Bursa’yı seçer. 1958
yılında Behçet Kemal Çağlar, Bursa Notları isimli iki parçadan oluşan
şiirinde Bursa’nın tarihinde gezintiye çıkar. Öğretmen M. Gündüz Göktürk’ün
Bir Şehir Getiriyorum isimli kitabı 1959’da Bursa’da yayımlanır. Bu
kitap, Bursa’nın şiiri alt başlığını taşımaktadır. (Kayabaşı, 2017: 30).
Yine aynı yıl
İhsan Üren, Bursa Elli Kadın’da yerel motiflerden
beslenir.
1960’lı yıllarda
Bursa’dan bahseden şiirlerin sayısında azalma mevcuttur. Ahmet Faruk İnal,
1961-1964 yıllarında İnegöl ilçesinde Elif isimli bir dergi çıkarır
ve burada yerel çizgide şiirlerini yayımlar (Kayabaşı, 1996: 21). 1965
yılında Türk şiiri, Bursa doğumlu bir şairi kazanır. Zekai Özger (Daha sonra
Arkadaş Z. Özger olarak tanınacaktır) isimli bu genç şair, Ömer Zafer
Göktürk ile çıkardıkları Kent-162
isimli dergide ilk şiiri Niye Kapalı Kapılarınız- Bulamıyoruz’u
yayımlar. 1968 yılına gelindiğinde Selâhattin Batu’nun Bursa’dan Selam
şiiri Varlık dergisinde yayımlanır.
2
Kent-16
isimli bu derginin bugün tek kopyası Millî Kütüphanede yer almaktadır. Bazı
kaynaklarda Metin Güven’in ilk şiirinin burada çıktığı söylenmişse de bu
dergide Metin Güven imzalı herhangi bir ürüne rastlanmamıştır.
1978 yılında,
Hasan Hüseyin, Bedrettin Cömert’in öldürülüşü üzerine duyduğu üzüntüyü
Bursa, Gemlik ve Kumlada ressam Balaban’la geçirdiği günlerin izlenimleriyle
beraber yazdığı dört şiirde anlatmıştır. İbrahim Ünal Taşkın, bu yıllarda
Bursa’ya Gazel isimli bir şiir yazmıştır. Ayrıca bu yıllarda Abdullah
Öztemiz Hacıtahiroğlu’nun aruz vezniyle yazdığı Gemlik Körfezi’nde Yaz
isimli bir şiiri vardır. Yine bu yıllarda Nevzat Çalıkuşu, çeşitli şiir
kitaplarını Bursa’da yayımlar (Kayabaşı, 2017: 30). Hilmi Yavuz, Tanpınar’ın
izinden giderek Bursa ve Zaman isimli şiirini bu yıllarda yayımlar.
1987’de Bahaettin Karakoç, Bursa’da Can Esrik Yeşil şiirinde
Bursa’nın tarihi-destani manzarasında bir gezintiye çıkmıştır.
1992 yılında
Ahmet Necdet, İnegöl Hey İnegöl isimli şiir kitabında Bursa’dan
bahseder. Aynı yıl Yaşar Faruk İnal, Kasabam- İnegöl Şiirleri isimli
kitabında İnegöl için yazdığı şiirleri toplar. 1999 yılında Mücahit Koca,
Dağ Çağrısı isimli kitabında Uludağ için yazdığı şiirleri bir araya
getirir. Niyazi Özsan, 1997-1999 arasında Bursa’yla ilgili şiirlerini
çeşitli dergilerde yayımlar.
2004 yılında
Metin Güven, Arap Şükrü Sokağı’nda isimli şiirini Akatalpa
dergisinde yayımlar. Ayrıca Güven, yine bu yıllarda Mutlaka Bursa
isimli bir şiir daha yayımlar. 2007 yılında Yaşar Faruk İnal, Nilüfer
Çiçeği Bursa ile yerel temalı şiirlerine devam eder. Müslim Çelik,
2009’da Bursa Lirikleri isimli kitabını yayımlar. 2012 yılında
Ahmet
Uysal’ın ölümünden sonra dostları tarafından bir araya getirilen şiirleri
Bursa’ya Şiirler ismiyle yayımlanır. 2014 yılında Nuri Demirci,
Sadekâr isimli şiir kitabıyla modern bir şehrengiz kaleme alır. 2015’de
Hilmi Haşal, Kalbimin Başkenti isimli kitabında Bursa’yla ilgili
şiirlerinin önemli bir kısmını bir araya getirir.
Bu şairlerden
başka şiirlerinde Bursa’ya yer vermiş şairler olarak: Behçet Kemal Çağlar,
Necati Cumalı, Hasan İzzettin Dinamo, Orhan Veli, Ömer Bedrettin Uşaklı,
Osman Attila, Cengiz Bektaş, Zeki Ömer Defne, Barış Pirhasan, Nurer Uğurlu,
Halil Uysal, İlhan Geçer, Arif Nihat Asya sayılabilir.
Kayabaşı,
Cumhuriyet sonrası Bursa üzerine yazılmış şiirlerde göze çarpan imgeleri:
Tarih, sultan, çınar, cami, türbe, avize, minare, şadırvan, çeşme, mermer,
su, dağ, Nilüfer, kaplıca, Yeşil, zaman, ipek, huzur, ova, gümüş, servi,
çini ve saltanat olarak belirlemiştir (Kayabaşı, 1996: 21).
Bursa’yı konu ve tema olarak söylemlerinin odağına yerleştirmiş şair ve
yazarların yanında, Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatı vadisinde eser vermiş,
Bursa doğumlu/Bursalı şairler de herhangi bir sıralamaya tabiî tutulmaksızın
örneklenecek olunursa şu şekilde bir isim kadrosuyla karşılaşılır: Ahmet
Necdet Sözer,
Nevzat Çalıkuşu,
Selami Üney, İhsan Deniz, Metin Güven,
Arkadaş Z. Özger, Celâl Sılay, İsmet Tokgöz, Niyazi Özsan, Emin Ülgener,
Yaşar Faruk İnal, Serdar Ünver ve Muharrem Sönmez.
BURSALI BİR ŞAİR: METİN GÜVEN
Hayatı
Tam ismi Mehmet Metin Güven olan
şair, 24 Ocak 1947 yılında Bursa’da Ümmüş Güven ile Mustafa Nuri Güven’nin
beşinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Aile kökeni esas olarak, Bursa
Uluabat Gölü kıyısındaki Gölyazı (Apolyont) Köyü’ne dayanmaktadır.3
Anne tarafından dedesi Halil
Bey, o günün koşullarında ne bulduysa satmak için büyük çabalar harcayan bir
ticaret adamıdır.
Ramis Dara, Halil Bey’le ilgili olarak: “Halil Bey, bir
zamanlar, 1943’te öldüğüne göre, bundan önce, bu adadan gemilerle çeşitli
ürünler ihraç edermiş İtalyanlara ve çok da çapkın biriymiş.” demiştir
(Dara, 2001b: 91).
3
Metin Güven’in aile kökenine dair aktardığı bir bilgiye göre büyük büyük
dedelerinin 1200’lü yıllarda Çin’in Sincan bölgesinden, Ankara’nın bir
bölgesine gelerek yerleştikleri ve daha sonra bu bölgeye Sincan adının
verildiği yönündedir. Büyük dedelerinden biriyse daha sonra Bursa’ya gelip
yerleşmiştir.
Baba tarafından dedesi Osman Çavuş,
askerde öldüğü için babaannesi Ümmüşerif Hanım, Akçalar Köyü’nde yaşayan ve
toprak ağası olan İdris Bey’le evlenmiştir. Şairin bir kısım akrabası bu
üvey dedesi dolayısıyla Akçalar Köyü’nde yaşamaktadır (Güven, 2008a: 8).
Halil Bey ve ailesinin,
Karacabey’de oldukları bir zaman diliminde – o yıllarda annesi 14 ya da 15
yaşlarındadır – annesine eşkıya önderi Domuz Hakkı âşık olur ve annesini
Halil Bey’den ister. Domuz Hakkı’ya Ümmüş Hanım’ın, dayısının oğluyla
nişanlı olduğu söylenir (Ümmüş Hanım nişanlandığında dokuz, Hafız Mustafa
ise on dokuz yaşındadır.) ancak eşkıya Hakkı böyle bir durumu anlayışla
karşılamaz. İşi inada bindirir. Bu işin güzellikle olmazsa silahla olacağını
belirtir. O zamandan sonra eşkıyalarla Halil Bey’in ailesi arasında bir
kovalamaca başlar.
Hafız Mustafa, o yıllarda
İstanbul’daki bir medresede tahsil ve terbiye görürken, yedek subay olarak
askere alınır. Arabistan’da İngilizlere esir düşer ve bu esaret yedi yıl
sürer. Bu arada Hafız Mustafa’ya orada bir kısmet çıkar. Bir Arap şeyhi,
kızını ona vermek ister, parmağına bir yüzük takar, o utancından “Ben
nişanlıyım” diyemez. Babasının askerliği bittiği gibi annesiyle babası
Bursa’da evlenir. Annesi Tahtakale Veledi Vezir Caddesi’ndeki sarı boyalı
evden, babasının Mumcular’daki evine gelin gider
ancak eşkıya
korkusundan burada bir gece bile kalamazlar. Bu kovalamaca çeşitli yerlerde
sürse de Metin Güven’in büyük ablası Meliha’nın doğumundan sonra eşkıya
Domuz Hakkı, takipten vazgeçer (Dara, 2001a: 163-164). Mustafa Nuri ve Ümmüş
Güven çiftinin Meliha’dan sonra Muazzez, Neriman, Ahmet Şeref ve Mehmet
Metin isimli dört çocuğu daha dünyaya gelir. Mustafa Nuri ve Ümmüş Güven,
daha sonraki yıllarda Akçalar Köyü’ne Ümmüşerif Hanım’ın yanına yerleşirler
(Güven, 2008a: 8).
Hafız Mustafa ve
Ümmüş Hanım kuzenlerdir. Metin Güven: “Uzun bir zamandır, hiçbir gelir
getirmeden, Apolyont Gölü’nün ortalarında kılçıklı bir sazan balığı gibi
uyuklayan” (Güven, 2008a: 8) Halilbey Adası’nın bu evlilikte payı
olduğunu söyler. Miras sorunları çözülemediği için mal yabancıya gitmesin
gibi bir mantığın uzantısının bu evliliğe sebep olduğunu belirtir4.
Halilbey Adası, Uluabat Gölü’nde yer alan adaların en büyüğüdür. Yılların
geçmesiyle hısımlarının hemen birçoğu umutlarını bu adaya bağlar. Ne babası
ne üç teyzesinin kocası ne de iki dayısının elleri doğru dürüst iş tutar.
Küçük dayısı Ömer Bey alkoliktir ve elli yaşlarındayken kan kusarak
ölmüştür. Büyük dayısı Sait Bey, Güven’in deyimiyle, ‘şeriatçı’dır ve namaz
kılarken ölmüştür. Bunların sebebi Güven’e göre, Ömer Bey’in hayatı sevmekle
kaçıp gitmek arasında bocalaması; Sait Bey’in belki de dünyadan umudu kesip
öteki dünyanın nimetleriyle ilgilenmesidir (Güven, 2008a: 8-9). Halil
Bey’in, Sait ve Ömer dışında tespit edilen diğer çocukları Serdane, Emine ve
Ümmüş’tür.5
Metin
Güven, Halil Bey ve arkasından gelen çocukları için şunları söylemiştir:
“Halil
Bey dedemin başlattığı bu, feodalizmin çöküşünü fark eden ve bu yüzden de
ticarete yani kapitalist üretim ilişkilerine sıçramayı hedef alan ve o günün
üretim biçimi göz önüne alındığında “ilerici” denebilecek çabaları, çeşitli
nedenlerle ondan sonra gelen kuşaklar sürdür(e)mediği için ailenin
feodal-bürokrat niteliği ne yazık ki, fazla bir değişikliğe uğramadı.
Sadece, ailenin hemen her unsurundan görülen belirgin bir üst benlik ve
insana tepeden bakan sanal bir “kibir” kaldı geriye. Yalnızca bu bile, benim
aile bağlarımdaki çürük halkaları açıklar sanıyorum. Çocukluğumdan beri
gerçek bir ideolojik savaşın ortasında kaldım.”
(Güven, 2008a: 8)
4
Halilbey Adası, Metin Güven’in
ninelerinden birinin düğünü esnasında o civardan geçen dönemin padişahınca,
bu padişah Sultan Abdülaziz ya da Abdülhamid olabilir, ninesine düğün
hediyesi olarak verilmiştir. Bu bilgi, 20.12.2019 tarihinde saat 15:00’de,
Eşber Yağmurdereli ile kendisinin hukuk ofisinde yapılan mülakattan
edinilmiştir.
5
Bu bilgiler, şairin en küçük ablası Neriman Ceyhan’ın oğlu Engin Ceyhan ile
05.01.2020 tarihinde yapılan mülakatta edinilmiştir.
Metin Güven,
dört beş yaşlarındayken, küçük dayısı Ömer Bey hastalandığı için annesiyle
birlikte dayısını Gölyazı Köyü’ne ziyarete giderler. Ömer Bey rakı içerken
tam karşılarındaki duvarda asılı mavzeri isteyip istemediğini sorar ona, o
mavzeri istemez. Sonra masanın üzerindeki daktiloyu gösterip, onu isteyip
istemediğini sorar, o daktiloyu ister. Metin Güven bu konuyla ilgili olarak
şunları söyler: “Böylece ilk daktilom daha okuma yazma bilmeden Gölyazı
köyünden alınmış, Akçalar’a getirilmiş ve benim odama konmuştu. Yazar (şair)
olmamda bu olayın büyük etkisi olduğunu sanıyorum.” (Dara, 2001a: 165).
Ayrıca dayılarından Ömer Bey’e daha yakın olduğunu ve bu yaptığı seçimin
çocukluk yıllarından, sonraki yıllara dek onda belki de hiç pişmanlık
yaratmayan tek seçim olduğunu dile getirir (Güven, 2008a: 9). Bu seçim belki
bilinçli bir seçim değildir ancak onun yaşamındaki dönüm noktalarından biri
olarak kabul edilebilir.
Güven’in babası,
bu yıllarda alkol ve sigara satarak para kazanmıştır. Akçalar ve civarı dağ
köylerin başbayisidir. Başta eşine para kazandırdığı için Ümmüş Hanım’ı
rahatsız etmeyen bu durum, Hafız Mustafa’yı alkole başlatan ve fazla
miktarda içirten merakıyla beraber evde büyük tartışmalara sebep olur.
Sonraları ada civarındaki köylüler Hafız Mustafa’ya, “Komünist Hafız” demeye
başlarlar. Güven: “İyi ki; benim “Komünist Hafız” bir babam olmuş.
“Komünistlik” de, “Hafızlık” da bellek ve hoş görünün bileşkeleridir. Ya da
ben öyle düşünüyorum.” (Güven: 2008a: 9) diyerek babası hakkındaki
düşüncelerini dile getirir.
Yaşamını
biçimlendiren ve belki de duygularını altüst eden rahatsızlığı, çocukluk
yıllarında yaşar. Bu, akraba evliliğinin sonucu olduğu söylenen çocuk
felcidir. Rahatsızlığın giderilmesi için 1954 yılında, İstanbul Şişli Şifa
Yurdu’nda sol bacağından ameliyat geçirir ve bu sebeple okula bir yıl geç
başlar (Orhunbilge, 2010: 23). Çocuk felcinin vücudundaki etkisiyse sağ
bacağının topallıyor oluşudur. Bu arada Metin Güven’in ağabeyi Ahmet Şeref,
sekiz yaşındayken yanlış teşhis konduğu ve ardından yanlış tedavi edildiği
için konuşamaz, yürüyemez ve tümüyle bakıma muhtaç kalır.
Mehmet Metin
Güven ilk çocukluk yıllarını Gölyazı’nın bitişiğindeki Akçalar'da geçirir. On
bir yaşına dek bu köyde yaşamıştır. Gölyazı’nda dayıları oturduğu için sık
sık ziyarete gitse de orada hiç uzun süreli kalmaz. Güven bu konuda: “Gölyazı’ya
gidişlerimiz genellikle nişan, düğün gibi törenlere denk gelirdi ya da annem
tarafından öyle denk getirilirdi.” (Güven, 2008b: 4) demiştir. Haziran
2008 tarihli Onaltıkırkbeş dergisinde Yorgun Bir İstiridye Gibi
‘I’ başlıklı yazısında şunları dile getirir:
“Ben
anne ve babamın en küçük çocuğu olduğum için, çocukluk yıllarım yaşlı
denecek kadınlar arasında geçti. Bunlar komşularımız Mukadder yenge, Hamide
nine ve Gölyazı’ndan ara sıra konukluğa gelen Fatma teyzeydi. Geceleri
kandil, ya da lambanın etrafında toplanırdık ve o yaşlı kadınlar bize, yani
bana ve ağabeyime masallar anlatırdı ve masalların hemen tamamı belden aşağı
idi. Hele Mukadder yenge: “çocuklar cahil kalmasın” diye bize her akşam
şalvarını açarak cinsel organını gösterirdi.(…) Bütün kadınlar mı öyleydi,
yoksa çevremdeki o yaşlı köylü kadınlar mı öyleydi pek bilmiyorum, ama
kadınların apış aralarından hayata baktıklarını düşünmüştüm o yıllarda. O
günlerden bu yana da hiçbir kadınla cinsellik konuşmadım, konuşmaya da
niyetim yok.”
(Güven, 2008a: 8)
Metin Güven’in
bağımsızlık duygusunun, bu dönemde kendi verdiği bir kararla başladığı
söylenebilir. O, bu duygunun oluşumunu şöyle anlatır:
“Cuma
günlerini severdim. Çünkü Cuma günleri Akçalar’a pazar kurulurdu. Dağ
köylerinin insanları ve Gölyazı’ndan gelen balıkçılar ürünlerini satarlardı.
Bir de her Cuma Hasanağa’dan gelen Şaban dayımız vardı, bana her cuma
harçlık verirdi ve ben de, giderdim “Koreli” bakkala; Bisküvi ve lokum
şekeri alırdım, iki bisküvi arasına lokum şekerini sıkıştırır yerdim. Bir
cuma Şaban dayının verdiği harçlıkla, Berber Yakup’a (namı diğer Kel Yakup)
gitmiş ve dişimi çektirmiştim… Annem çok endişelenmişti. Babam badem
bıyıklarının altından kıs kıs gülmüştü. Sanki keyif almıştı benim bu
davranışımdan… Öyle ya, kimseye danışmadan, kendi verdiğim bir kararla bir
iş yapmıştım… Ruhumdaki ve beynimdeki “bağımsızlık” duygusu o olayla
başlamıştı diyebilirim.(…) İlk gençlik yıllarımda da Babam bana hiçbir zaman
karışmamıştı, bütün kararlarımı kendim veriyordum, annem kimi zaman bu
tavrından dolayı babama kızardı bile.”
(Güven, 2008a: 9)
Babasına
‘Komünist’ deseler de Güven’e göre, onun pek çok zaman ‘Hafız’ tarafı ağır
basarmış. Örneğin, evde cin çağırma törenlerine izin verirmiş. Bir kopya
kalemle Metin Güven’in tırnağı boyanır, bir takım dualar okunur ve cinden
gelmesini isterlermiş. O, parmağını oynattıkça ışık parmağına vurur, onlar
da parmağındaki değişen görüntüleri cin sanırlarmış. Güven bu konuda: “Ve
bu oyunu ben çok seviyordum… İlk hınzırlıklarım o yıllarda başlamıştı. Ve
şimdi anlıyorum ki, yazdığım ilk şiirin tohumları da ruhuma o zaman
serpilmişti.” (Güven, 2008a: 9) demiştir. Metin Güven, Akçalarda
yaşadıklarını asla unutmaz ve bunlar onun çocuk ruhuna işlenir. O, Akçalar'da
arkadaşlık, dostluk, komşuluk gibi ilişki biçimlerini öğrenmiştir. Metin
Güven bu konuyla ilgili olarak: “Beni “şair” yapan, insan yapan gerçek
hazine orada, yani çocukluğumda… Ve ben şimdi; her iki yöredeki insanları,
yelkenli sandalları, göl kenarlarını, balıkçı öykülerini çok özlüyorum.
Hasret; Yaşamın taç yaprağı benim için.” (Güven: 2008b: 4) diyerek bu
dönemin onda bıraktığı izleri somutlaştırmıştır.
Metin Güven,
ilkokulu Akçalar’da okumuştur. Bu yıllarda yaramaz bir çocuk olduğunu,
haftada bir attan ya da eşekten düştüğünü, en yakın arkadaşlarının kendinden
beş yaş büyük olan yeğeni Kıvanç ile Aga Mehmet olduğunu söyler. Kıvanç,
Metin Güven’i sırtına alarak okula götürdüğünde ikisi de bundan sevinç
duyarmış.
Akçalar’daki
ilkokulda, o yıllarda üç öğretmen olduğu için üç sınıfta ders görülürmüş. 1,
2 ve 3’ler bir sınıfta; 4 ve 5’ler ayrı birer sınıfta olmak üzere. Metin
Güven’in ilk öğretmeni Zahide Beyhan’dır. Sonra sırasıyla okuldaki diğer
öğretmenler, Aynur Hanım ve Sabit Bey de dersine girer (Dara, 2001a:
165-166).
Metin Güven,
ilkokulu bitirdikten sonra, 1959 yılının sonbaharında, Bursa merkeze
taşınırlar. Bu işe, Metin Güven’in daha iyi bir eğitim almasını isteyen,
üvey dedesi İdris Bey önayak olur. Bursa’da taşındıkları bu ev, İnebey
Caddesi’ndeki 47 numaralı evdir. O günün tanıklarından biri olan Oğuz Yalçın
bu konuda şunları söyler: “Babaannemin, anneme, “İlk oturduğumuz evi
Apolyontlular almış” dediğini çok iyi anımsıyorum. İlk o zaman görmüştüm
Metin Güven’i.” (Yalçın, 2010: 6) Yalçın Oğuz, onu anlatırken oyunlara
katılmadığını/katılamadığını belirttikten sonra, onun bir köşede yalnızlığı
tercih ettiğini dile getirir.
Metin Güven,
matematiği iyi olduğu için 1959 yılında, Ticaret Lisesi’nin orta bölümüne
kaydettirilmiştir. Liseyi de aynı okulda tamamlar. Bu konuyla ilgili olarak:
“Benim fikrim alınsaydı; herhalde “düz lise” dedikleri bir okulun
orta kısmını seçerdim. Ama sormamışlar işte ve ben böyle bir “tercih”
yüzündendir ki; ilk gençliğimi “para” merkezli dersler görerek yaşadım daha
çok.” (Güven, 2009c: 15) demiştir. O, bu yıllarda fazla ders
çalışmadığını, dersleri dinlemek yerine derslerde sürekli Tolstoy, Gorki,
Jack London ile diğer Amerikalı ve Rus yazarların kitaplarını okuduğunu dile
getirir. Lise bittiğindeyse hemen hemen tüm Rus ve Amerikalı yazarları
okumuştur (Güven, 2010b: 1). İlk dönemlerde karnesinde düşük notlar olsa da
okulun müdürü Ali Özeller, onu okulun bilgi yarışması ekibine dâhil edermiş
(Güven, 2009c: 15). Aynı sokakta oturdukları,
evlerinin neredeyse bitişik olduğu, bir başka arkadaşı Kerim Evren, onun
okul yaşamıyla ilgili şunları dile getirmiştir:
“Metin
okul yaşamında da çok çalışkan bir öğrenciydi. Karşılaştırmak için hep ona
sınavlarda aldığı notları sorardım. Ben 4,5 gibi notlara sevinirken, onun
notları hiçbir zaman 9,8’in altına düşmezdi. Küçücük evinde bir çalışma
masası da yoktu. Kucağına kitabı oturtur, üstüne iki büklüm kapanır, öylece
ders çalışırdı ama sonunda hep en yüksek notları alıp beni hayli şaşırtırdı.
Bu onun çok zeki olduğunu kanıtlıyordur.”
(Evren, 2010: 2)
Hafız Mustafa,
bu dönemde alkol satmayı bırakmış, bacanaklarından biriyle 1961 yılında
ortak olmuş ve Bursa’daki pazaryerlerinden birinde peynirci dükkânı
açmıştır. Metin Güven, bu dükkâna öğleden sonraları uğrar ve burada vakit
geçirirmiş. Dükkâna uğrayacağı günlerden birinde, Bursa’nın simgeleşen
isimlerinden “Deli Ayten” ile karşılaşan Metin Güven, “Deli Ayten”in kendini
öpen ilk kadın olduğunu anlattığı yazısında, karşılaşmalarının hikâyesini de
şöyle anlatır:
“Bir
gün, boynunda asılı kocaman davulu çalarak yürüyen bir kadın gördüm dükkân
civarında ve yanına yaklaştım, her ne olduysa o anda oldu işte. Sonradan
adının “Deli Ayten” olduğunu öğreneceğim kadın birden beni kendine çekti ve
uzun uzun öptü. Sonra da benim pek anlam veremediğim bir takım sesler
çıkardı, çevreden gülüşmeler ve dalga geçmeler oldu ve ben hemen dükkânımıza
kaçtım ve ağladım.” (Güven, 2010e: 182)
Sonraki yıllarda
Bursa’nın bir başka “meşhur deli”si, “Kamçılı Huriye” ise ona ilk dayak atan
kadın olacaktır. İki ayrı kadından ve aslında iki ayrı meşhur “deli”
kadından farklı davranışlar gören Güven: “Bursa’yı belki de mebzul
miktarda delisi olduğu için seviyorum.” (Güven, 2010e: 183) dedikten
sonra sözlerini şöyle sürdürür:
“İki
aykırı deli kadın davranışı: Biri öpüyor, öteki kamçılıyor. Ama ben ikisini
de rahmetle ve minnetle anımsıyorum şimdi. İyi ki biri öpmüş, diğeri de
kamçılamış. Belki de mühtehir bir gezgin olarak hemen her zaman evden
kaçmayı tasarlayan çocuk beynim, yaşamanın yasalarını ve ihlalin sınırlarını
onlardan öğrenmiştir. Belki değil, kesinlikle öyle.”
(Güven, 2010e: 183)
1962 yılında
liseye başlayan Metin Güven, çocukluk yıllarında oyunlara katılamadığı gibi
ilk gençlik yıllarında da arkadaşlarının yaptıkları cadde turlarına
katılamamıştır. Arkadaşları o dönemde kimi zaman Kız Lisesi’nin kimi zaman
Necatibey Kız Enstitüsü’nün çıkış saatlerini bekler ve kızların ardından
Setbaşı-Postane arasında turlar atarlarmış. Feridun Orhunbilge’nin
anlattığına göre, bu turlardan sonra Metin Güven’in İnebey’deki evine
uğranır, hem annesinin hem ağabeyinin hatırları sorulurmuş. Bu hatır
sormalar hem ‘teyzenin’ hem de bakıma muhtaç olan ‘ağabeyin’ çok hoşuna
gidermiş. Annesi, onlardan Metin’i yalnız bırakmamalarını istermiş. Feridun
Orhunbilge bu konu hakkında: “Küçük bir daktilosu vardı Metin’in ve bir
de o zamanlar hiçbirimizde olmayan bir kitaplığı… Annesi oğlunun
yalnızlığına üzülür ve bize onu her zaman aramamız için sürekli uyarılarda
bulunurdu.” (Orhunbilge, 2010: 25) demiştir. Metin Güven’in sahip olduğu
bu daktilo, dayısının ona armağan ettiği daktilo olmalıdır.
Bu yıllarda
Metin Güven, yerel bir gazetede gazeteciliğe başladığını dile getirmiştir:
“Bu
arada ben, yerel gazetelerde gazeteciliğe başlamıştım. Kendi adımla mahalle
röportajları yapıyordum. “Özden Özer” mahlasıyla da köşe yazıları
yazıyordum. Niye o takma isimle? Zira o özgürlük yıllarında bile bir
liselinin siyasi yazılar yazması hoş karşılanmazdı. Ama gazete yönetimi de
benden siyasi yazılar yazmamı istiyordu, bu durumu Ali Özeller’e söyledim.
–Takma isim kullan, ama ben bunu bileyim demişti. Ve sonra “Özden Özer”
ismini birlikte kararlaştırmıştık.”
(Güven, 2009c: 15)
Bursa’da,
Güven’in bahsettiği yıllarda çıkan yerel gazetelerden Yeni Ant,
Haber, Hâkimiyet ve Millet gazetelerinin 1962 ile 1965 yılları
arasındaki sayıları taranıp, Özden Özer ismine rastlanılmamıştır.6
Metin Güven’i bu
yıllarda dış yaşama bağlayan önemli etkenlerden birinin tiyatro olduğu
söylenebilir. Bu tiyatro faaliyetleri aynı zamanda onun yaşamındaki dönüm
noktalarından birini oluşturur. Orhunbilge: “Metin’in belki de
içindeki zehri dışa akıtmasına yardımcı olan etkenlerden biri o tiyatro
çalışması olmuştu.” (Orhunbilge, 2010: 25) demiştir. Özen’in
aktardıklarına göre7,
Türk Kültür Derneği, 17 Ağustos 1960 günü, Ankara’da kurulmuştur. 6 Eylül
1960’da derneğin Bursa şubesi yapılan bir toplantıyla yönetim kurulunu
belirler. Türk Kültür Derneği Bursa Şubesi ilk kongresini 18 Şubat 1961’de
gerçekleştirir ancak bundan kısa bir süre sonra dernek kongresinin meşru
olmadığı mürakip heyet tarafından tespit edilmiş ve bu durum idare heyetinin
istifasına yol açmıştır. Bursa Şubesi’nin kongresi Eylül ayının sonunda
gerçekleşir. 2 Ekim 1962 Pazar günü yeni yönetim kurulu seçilir. Derneğe
günümüzde Halk Eğitim Merkezi’nin bulunduğu yerdeki salon, lokal olarak
verilmiştir. Milli Eğitim Şûrası’nda 10 Şubat 1962’de Halkevlerinin eski
haline getirilmesiyle ilgili olarak alınan kararla bir yıl sonra, 30 Nisan
1963’te Türk Kültür Derneği’nin ismi Halkevi olarak değiştirilmiş olsa da
Oda Tiyatrosu, Türk Kültür Derneği’nin çatısı altında faaliyete başlamıştır.
Oda Tiyatrosu ekibi, ilk oyun olarak, John Steinbeck’in yazdığı Fareler
ve İnsanlar’ı 20 Haziran 1962’de sahneye koymayı planlamıştır ancak
oyunun hazırlanmasında zorlukların ortaya çıkması üzerine oyun
ertelenmiştir. Bunun üzerine, Oda Tiyatrosu ekibi, birer perdelik üç oyunun
hazırlıklarına başlar. Henry Duvarnis’in yazdığı ve Aykut Sözeri’nin
yönettiği Yalnız oyunu; Cahit Atay’ın yazdığı, Mustafa Özcan’ın
yönettiği Pusuda oyunu; Eugene O’neill’in yazdığı, Aykut Sözeri’nin
Tolga Yıldırım takma ismiyle yönettiği Harp Sahası oyunu, 1 Ağustos
1962’de sahnelenmiştir (Özen, 2013: 86-131). Metin Güven, o günü şöyle
anlatır:
“Salondaki
20 seyirci, oynayanların yakınları ya da Türk Kültür Derneği yöneticileri
idi. Zaten daha fazla seyirci gelmesine imkân yoktu. Çünkü salonda 35 kadar
sandalye vardı. Daha sonraki günlerde, sandalye sayısından fazla seyirci
olunca, komşu kahveden tanesi 25 kuruş kira ile sandalye alınmaya başlandı.
O zamanki adıyla Çınarlı Kahve de böylelikle hem kâr ediyor, hem de bu genç
gruba ve tiyatroya hizmet ediyordu.”
(Akkılıç, 2002: 1661)
6
Bursa Millet gazetesinin
1964 sayılı nüshaları bugün elde mevcut değildir. Metin Güven’in Özden Özer
ismiyle yazdığı yazıların 1964 senesine ait nüshalarda olması muhtemeldir.
7
Bursa Oda Tiyatrosu, kuruluşu, faaliyetleri ve oyunları hakkında daha fazla
bilgi için bk. Uğur Ozan Özen, Bursa Oda Tiyatrosu, 1. b.,
Bursa: Nilüfer Belediyesi, 2013.
Bu genç topluluk
için tiyatro yapmak bir tutku halini almıştır. Kendilerine tahsis edilen
salon dışında, Setbaşı Köprüsü’nün altında bile çalışmalar yaparlar. Ancak
bu dönemde bazı sorunlar oluşmaya başlar. Parasızlık, kadın oyuncu bulamama
bunlar yetmezmiş gibi Bursa Çocuk Dostları Derneği tarafından tiyatronun
elinden soyunma odaları alınır. Bu soyunma odasının yerine Bursa Çocuk
Dostları Derneği tarafından 23 Nisan 1961 günü, çocuk kitaplığı açılır.
Burası gündüzleri kütüphane, geceleriyse Oda Tiyatrosu’nun soyunma odasıdır.
Temmuz ayından Ekim ayına dek zorluklar yaşanır, oyuncuların bu durumda
oynamalarının zor olduğu belirtilir. Nihayetinde gündüzleri kütüphane,
geceleriyse soyunma odası olarak kullanılan bu oda tekrar Oda Tiyatrosu’na
tahsis edilir (Özen, 2013: 129-131).
Oda Tiyatrosu
faaliyetlerine devam ederken, Bursa’da “beş aydın hanım” çocuk tiyatrosu
kurmak için aralarında komite kurar. Hanımların Halk Eğitim Merkezi’nde her
gün gelen müracaatları kabul ettikleri açıklanır. Komite, müracaat edenlere
maddi ve manevi yardımlarını esirgemeyeceklerini belirtir. Bursa Halk Eğitim
Çocuk Tiyatrosu Kolu ile Bursa Çocuk Dostları Derneği birlikte “Çocuk
Tiyatrosu” kurar. Bu beş aydın hanımdan biri, Metin Güven’in arkadaşı
Süleyman Vardar’ın annesi Şermin Vardar’dır. İlk olarak üç perdelik Tom
Sawyer oyunu 19 Mayıs 1964 tarihinde, saat: 15.00’te Çelebi Mehmet
Ortaokulu Salonu’nda sahnelenir. Oyuncu kadrosu şu şekildedir: Feridun
Orhunbilge (dilsiz), Nevzat Şenol (melez), Halil Ergun (babalık), Nejat
Vardar (şişko), Zekâi Özger (Sid Sawyer), Nural Makinacı (Polly Teyze), Ömer
Zafer Göktürk (Tom Sawyer), Müzeyyen Yeşilyurt (Becky), Kerim Koyuncu
(Huck).8
Ömer
Zafer Göktürk, 15 Nisan 2008 tarihli Onaltıkırkbeş dergisinde
“Zekai Özger’le Kent-16’lı Tom Savyer’li Yıllar” başlıklı yazısında, bu
tiyatronun Bursa Devlet Tiyatrosu öncülüğünde oluşan bir Çocuk Tiyatrosu
olduğunu dile getirmiştir. Ancak burada bir nokta açıklığa
kavuşturulmalıdır. Bursa Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü ve İl Milli Eğitim
Müdürlüğü’nün işbirliğiyle kurulan Bursa Çocuk Tiyatrosu 1959-1961 yılları
arasında üç oyun sergilemiştir ve bu oyunlar arasında bahsi geçen Tom
Sawyer isimli oyun yoktur. Orhunbilge ise o yılları şöyle anlatmıştır:
“Çelebi
Mehmet Lisesi’nin tiyatro salonu o zamanlar okulların içinde en kullanışlı
salondu ve bizler orada her ay düzenlenen şiir günlerine katılır, yazdığımız
şiirleri okurduk. Aynı salonda bir yandan da tiyatro çalışmalarımız olurdu.
Alpay İzer’in sahnelediği Tom Sawyer isimli oyunda oynuyorduk. Ömer Zafer,
Zekai, Süleyman Vardar ve ben Dilsiz… Orada Metin Güven’i tanıdım…
Dostluğumuz o salonda başladı. Sonra İlker Akçay’ın sosyalizm derslerini
dinlerken gelişti. Artık yeni bir grup oluşmuştu. Atatürk Lisesi grubu ve
tiyatro grubu… Atatürk Lisesi grubunda kimler yoktu ki… Ömer Zafer Göktürk,
[Arkadaş] Zekai Özger, Kent-16’yı çıkardılar… Kardeşi Nadir, müziğe
eğilimliydi ve sonraki yıllarda Ezgi’nin Günlüğü’nü kurdu. Halil Ergun,
Nevzat Şenol, Gökhan Mete, Nihat Behram… Halil ile Nihat lise sonda Atatürk
Lisesi’nden ayrılıp İstanbul Haydarpaşa’ya geçtiler… Sonra Ali Uyandıran
(Dunkof)… Daha isimlerini şu anda anımsayamadığım eski dostlar.”
(Orhunbilge, 2008: 4)
8
Bu Bilgiler, Yeni Ant Gazetesi’nin 12-13 Ocak 1964; Hâkimiyet
Gazetesi’nin 12 Ocak 1964; Yeni Ant Gazetesi’nin 18-19 Mayıs
1964, tarihli nüshalarında yer alan imzasız haberlerden alınmıştır. Ayrıca
bu konu hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Uğur Ozan Özen, Bursa
Oda Tiyatrosu, 1. b., Bursa: Nilüfer Belediyesi, 2013.
Metin Güven,
gündüz okul saatleri dışında, sürekli olarak, arkadaşlarıyla Çelebi Mehmet
Ortaokulu’nun salonunda tiyatro çalışmalarına katılmaya başlar. Güven, bu
arkadaşlarıyla tiyatro dışında da bir bağ kurmuştur. Henüz o yıllarda
yeniyetme edebiyatçı olan bu gençler, tiyatro çalışmalarından sonra
akşamları, Meydan Restoranda, Ömür, Atlantik ve Rodop Meyhaneleri’nde, şarap
sofrasının çevresinde toplanırlar ve bu toplantılar onların unutulmaz
aşklarının anlatıldığı sohbetlerle dolup taşarmış.
Tiyatro
çalışmaları devam ederken, Orhunbilge’nin aktardığına göre, Bursa’da yerel
bir gazete olan Millet Gazetesi, bu arkadaş grubuna kapılarını açar.
Metin Güven, Feridun Orhunbilge, Arkadaş Zekai Özger, Bilgin Alanbey, Ömer
Zafer Göktürk, Süleyman Vardar, bu gazetede sanat ve sinema sayfaları
hazırlayan, kente gelen sanatçılarla söyleşi yapabilmek için yarışan, genç
bir yazarlar grubunu da oluşturmaya başlarlar (Orhunbilge, 2010: 25).9
9
Bursa Millet gazetesinin
1964 tarihli nüshalarının bugün elde mevcut olmaması dolayısıyla verilen bu
bilgi kesinleştirilememiştir.
10 Bu bilgiler,
20.12.2019 tarihinde saat 15:00’de, Eşber Yağmurdereli ile kendisinin hukuk
ofisinde yapılan mülakattan edinilmiştir.
Tiyatro
faaliyetleri, gazetecilik, lise ve akşam buluşmalarıyla sürüp giden ilk
gençlik yılları, bu arkadaş grubunun üniversiteye giriş sınavlarını
kazanmasıyla dağılmıştır. Bu arkadaş grubunun bir kısmı İstanbul’daki
üniversitelere diğer kısmı Ankara’daki üniversitelere girmiştir. Metin
Güven’se 1965 yılında, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Maliye
bölümüne kaydolmuştur. Güven, üniversiteye başladığı için gazetecilik
serüveni bitmiştir. Üniversite yıllarını, o dönemde Ankara’da bulunan küçük
ablası Neriman ve eşi Hasan Basri Ceyhan’ın Cebeci’deki evi başta olmak
üzere; Eşber Yağmurdereli ve birkaç arkadaşının beraber kaldıkları
Bahçelievler, 56. Sokak, numara 7/5’deki bekâr evinde geçirir. Metin Güven,
bu yıllarda üniversitede yoklama zorunluluğu olmaması dolayısıyla sık sık
Bursa’ya gider gelirmiş10.
O, Ankara yıllarını şöyle anlatır:
“Ankara
yıllarımda yaşamımda edebiyat fazla yoktu. Dersler ve siyasal gelişmeler
beni daha çok ilgilendiriyordu. Artık hayata “soldan” bakar hale gelmiştim.
Oysa Bursa’da; özellikle de gazetecilik yaptığım yıllarda daha ortada
duruyordum, hatta birazcık “sağ”daydım galiba.”
(Güven, 2009c: 15)
Metin Güven, ilk
şiirini bu yıllarda kaleme almıştır. Şiir yazmasının sebebini ise:
“Roman
yazamazdım zira “acul” ve sabırsız bir karakterim vardı, öyküyü sevmiyordum.
Zaten öykü aslında romanın kardeşi değil miydi? Niyazi Özsan ve Arkadaş Z.
Özger arkadaşlarımdı ve onlar şiir yazıyorlardı. Evet, şiir yazmalıydım.”
(Güven, 2009c: 15)
diyerek dile
getirmiştir. İlk şiirini yazdığı yıllarda ABD’nin Vietnam’a saldırısı söz
konusudur. O, bu savaşa karşıdır ve yüreği Vietnam halkından yanadır. Tek
başına Halilbey Adası’na gider ve ilk şiirini burada kaleme alır. Güven, bu
şiirin: “Demir demirdir/ Kan da Kan” diye başlayan ve baştan sona
militanca söylemi olan bir şiir olduğunu söyler (Güven, 2009c: 15).
Bu şiiri, Halil
İbrahim Bahar’ın genel yayın yönetmeni olduğu Soyut dergisine
gönderir. Bir hafta sonra gelen yanıt şöyledir: “Delikanlı bu şiirde sen
yoksun.” (Güven, 2009c: 15) Bu yanıtın ona müthiş bir ders olduğunu dile
getirir. Bu dersi hiç unutmayan Güven’in o şiirden sonra yazdığı hiçbir şiir
dergilerden geri çevrilmez. Güven, Halil İbrahim Bahar’ın, onun şair
olmasında büyük katkısı olduğunu dile getirir (Güven, 2009c: 15). Yazdığı
ikinci şiir olan “Bilmiyorum Bir Adam”, Soyut dergisinin Şubat
1968 tarihli sayısında yayımlanır. Yayımlanan bu ilk şiirin heyecanını şöyle
anlatmıştır:
“Dergi
bana postayla gelmişti, çok sevinmiştim. Hemen sokağa çıktım ve Bursa
Atatürk caddesini ağır ağır yürüyerek Haluk Şahin’in kitabevine gittim.
Sanıyordum ki; herkes dergiyi okumuştu ve herkes beni tanıyordu. –Bak, bak
diyorlardı birbirlerine: Bu delikanlı var ya; Metin Güven… Bu duygularla,
Haluk ağabeyin kitapçısına ulaştım. –Soyut geldi mi? Dedim. –Soyut Bursa’ya
gelmiyor. Dedi H. Şahin. Hani derler ya; “Başımdan kaynar sular boşandı.”
ben de aynen öyle olmuştum. O yolu tekrar yürümek istemedim ve bir taksi
tutarak eve geldim.” (Güven, 2009c: 15)
Hayata ‘soldan’
bakar hale geldiği Ankara’da, 1968 yılının Nisan ayında, Bursa’dan
arkadaşları olan, genç şair ve yazarlarla Yeni Eylem dergisini
çıkarırlar. Derginin sahibi ve sorumlu yönetmeni Eşber Yağmurdereli’dir.
Hazırlayan, Süleyman Vardar’dır ve yazı kurulunu da Bilgin Adalı, Metin
Güven ve Arkadaş Z. Özger oluşturur. Derginin ilk sayısında Eşber
Yağmurdereli, Hüseyin Cevahir, Ahmet İnam, İlker Akçay, Niyazi Özsan, Haluk
Şahin ve Metin Güven imzaları görülür. Bahçelievler, 56. Sokak, numara
7/5’deki bekâr evi, Yeni Eylem dergisinin yönetim yeri olarak
gösterilmiştir. Eşber Yağmurdereli, derginin ilk sayısında yer alan
“Çıkarken” başlıklı yazısında, derginin ideallerini şöyle dile getirir:
“Yeni Eylem”
devrimci ve öncü tutumuyla edebiyatımızın son kuşağını da içererek kendi öz
kadrosuyla geldi. Başlangıçtaki bu kadroya kuşkusuz ileride daha yenileri
katılacak ve “Yeni Eylem” gerekmedikçe son kuşak öncesi yazarlarına
başvurmayacak. Kendi getirdikleri ve getirebilecekleriyle yetinmek yoluna
gidecek.”
(Yağmurdereli, 1968: 1)
Yeni Eylem
dergisi, umut dolu ve idealist bir kadroyla yola çıkmış olsa da uzun soluklu
olamamıştır. Ancak üç sayı çıkarılabilen derginin ikinci ve üçüncü
sayılarının bugün elde mevcut bir örneği bulunmaz. Derginin bu kadar kısa
ömürlü oluşunun sebebini daha sonraki yıllarda Metin Güven, Arkadaş Z.
Özger’in geçimsizliğine bağlayacaktır (Orhunbilge, 2010: 25).
Ankara’da
arkadaşlarıyla Yeni Eylem dergisini çıkaran Metin Güven, Bursa’ya
gelişlerinde de boş durmamıştır. Yılmaz Akkılıç ve Uğur Ozan Özen, 1968
yılında R. Ferdinand’ın yazdığı ve Kutay Yalınalp ile Metin Güven’in
birlikte yönettiği Kargalar Okulu oyununun sahnelendiğini söylemişlerdir.
Metin Güven: “Zaman zaman Bursa’ya gelirdim yine. Bu gelişlerde vaktimi
daha çok Halkevi’nde ve Oda Tiyatro’sunda geçirirdim. Yanlış anımsamıyorsam,
bir oyunda reji asistanlığı yapmıştım, bir oyunda da “oyuncu” idim, ama o
oyun oynanmadan tiyatroyu elimizden almışlardı.” (Güven, 2009c: 15)
demiştir.
Yılmaz Akkılıç ve Uğur Ozan Özen’in bahsettiği bu yönetme işinde
Güven, reji asistanlığı görevini üstlenmiş olabilir.11
1969
yılında Oda Tiyatrosu’nun yönetici kadrosunda yer aldığı bazı kaynaklarda
söylenmişse de bununla ilgili herhangi bir bilgi ya da belge bugün elde
mevcut değildir. Bursa Oda Tiyatrosu, Gülten Akın’ın yazdığı ve Kutay
Yalınalp’ın yönettiği Keloğlan isimli oyunu prova ederken, dönemin
siyasi atmosferinden payını almış, 1969 yılında “solcuların toplanma mekânı”
denerek Halkevi’nin elinden alınmıştır. Metin Güven, tiyatrodan üniversite
yıllarına uzanan süreç hakkında şunları dile getirir:
“Önce
tiyatro vardı yaşamımda. Bursa Halkevine ait Oda Tiyatrosunda sahne tozunu
değilse bile tiyatrocu olmanın gerektirdiği disiplini, coşkuyu ve iş
ahlakını tanıdım. Sonra yaşları 18-20 arasında değişen on genç insandan
korktular ve tiyatromuzu elimizden aldılar.
Ardından yüksekokul yılları geldi. Ve Arkadaş Z. Özger, Hüseyin Cevahir,
İsmet Tokgöz, Haluk Şahin, Özkan Mert, Bilgin Adalı vb. insanlarla ortak bir
dergi işine kadar uzanan dostluklar.” (Adalı, 1991: 22-23)
Metin Güven,
1968-1969 öğretim yılında Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Maliye
bölümünden mezun olur. Bu arada şiirleri de Soyut ve Direniş
gibi dergilerde yayımlanmaya başlar. Soyut dergisinde ikinci dizin içinde
yer alan ilk 36 sayıda 10 eseriyle o, dergiye en çok katkı sağlayanlar
içinde onuncu sıradadır12
(Çetindağ, 2017: 13).
11 Kutay Yalınalp ile 13.12.2019 tarihinde yapılan görüşmede ilerleyen
yaşının getirmiş olduğu bazı sıkıntılardan ötürü bu bilgi
netleştirilememiştir.
12
Soyut
dergisi hakkında ayrıntılı bilgi
için bk. Mete Çetindağ, Soyut Dergisinin Sistematik İndeksi 1-72.
Sayılar, (Yüksek Lisans Tezi), Kırklareli: Kırklareli Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017. Ayrıca diğer sayılar hakkında ayrıntılı
bilgi için bk. Yusuf Bal, Soyut Dergisinin 37-107. Sayılarının
Sistematik İndeksi, (Yüksek Lisans Tezi), Kırklareli: Kırklareli
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013.
13 Bu bilgi,
Engin Ceyhan ile 05.01.2020 tarihinde yapılan görüşmeden edinilmiştir.
Mezun olduktan
sonra 42 ay işsiz dolaşan Metin Güven, dönemin Milli Eğitim Bakanlığı’nın
İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi mezunlarına öğretmenlik hakkı
tanımasıyla bu fırsattan yararlanır ve 1972 yılında matematik öğretmeni
olarak Trabzon Akçaabat Düzköy’e atanır. Şair Düzköy Ortaokulu’nda 1972-1973
yılları arasında görev yapar. Trabzon’da görev yaptığı dönemde ailesine
gönderdiği mektupları, ilk gençlik yıllarında sahiplendiği kedisi Ali Rıza
Tom’un ismiyle imzalayıp gönderir.13
Yine bu
yıllarda, Trabzon’da öğretmenlik görevini yapan, arkadaşı Ahmet Özer’in,
Onaltıkırkbeş dergisinde yayımlanan, 60’lar, 70’ler Trabzon’unda
isimli yazısında, Güven hakkındaki değerlendirmesi şöyledir:
“Metin,
Bursa’nın kültür sanat ortamında yakın arkadaşlıklar kurduğu Arkadaş Z.
Özger, Eşber Yağmurdereli, Alpay İzer, Halil Ergün, Niyazi Özsan gibi
sanatsever dostlarıyla yakaladığı duyarlılığı yükseköğrenimini yaptığı
Ankara’da daha da pekiştirmiş ve o birikimlerle gelmişti Trabzon’a.”
(Özer, 2010: 4)
Metin Güven,
görev süresinin dolmasıyla doğduğu ve büyüdüğü kent olan Bursa’ya, bir daha
ayrılmamak üzere döner. Yeni görev yeri Bursa Keles Ortaokulu’dur. Burada
1974-1976 yıllarında görev yapmıştır. Ayrıca bu yıllarda şiirleri, eleştiri
ve siyasi yazıları Yansıma ve Oluşum dergilerinde de
yayımlanmaya başlar.
Yine bu yıllarda, ilk sayısının 1973 yılının Aralık ayında yayımlandığı,
Yılmaz Akkılıç’ın genel yayın yönetmeni, Güner Akkılıç’ın sahibi olduğu
Yeni Dönem dergisinde, ikinci sayıdan itibaren sorumlu yazı işleri
müdürü olur. Yeni Dönem dergisi siyasi bir dergidir. Uzun soluklu
olamamıştır. Altıncı ve son sayısı, 1974 yılının Mayıs ayında yayımlanır.
Metin Güven imzası derginin iki, üç, dört ve beşinci sayılarında görülür.
Behçet
Necatigil’in Mektuplar kitabında yer alan 20 Şubat 1975 tarihli Akal
Attila’ya yazdığı mektubunda, Milliyet Sanat’ın açtığı “1974’ün En
Başarılı Genç Şairi” yarışmasına, Metin Güven’in de dâhil olduğu
görülür. Behçet Necatigil’e gönderilen ve ön aşamayı geçmiş 26 şairden o, en
çok Mehmet Taner’i beğendiğini dile getirdikten sonra, övgüye değer bulduğu
bazı şairleri de sıralar. Övgüye değer bulduğu şairler arasında Metin Güven,
Soyut dergisinin 68. sayısında yayımlanan “Hicran” şiiriyle
kendine yer bulur (Necatigil, 2012). 1974’ün En Başarılı Genç Şairi İsmail
Uyaroğlu olmuştur.
Güven, Keles
Ortaokulu’ndan sonra Bursa Akşam Ticaret Lisesi’ne atanır, burada ekonomi ve
istatistik dersleri vermeye başlar. Bu dönemde Yeni Ortam Gazetesi’nde,
Önder Adalı takma ismiyle, siyasi yazılar yazmaya başlamıştır. Feridun
Ohunbilge bu yılları şöyle anlatır:
“Metin’in
okulu evine çok yakındır ve o görevine rahatlıkla gidip gelmekte, hatta
zaman zaman Akşam Lisesi’nin baba öğrencileriyle birlikte okul çıkışı
birahane keyfi bile yapabilmektedir. Evimin Metin'e çok yakın olması bizim de
çok sık buluşup görüşmemize olanak tanımaktadır. Öyle ki, eve çıkarken
Metin’e uğramadan ve ‘abey’in sevinç çığlıklarını duymadan geçirdiğimiz bir
gün bile yoktur. Yaşam koşullarının getirdiği ekonomik zorlukların bir şişe
şarap bile almamıza olanak vermediği günlerde bilirdim ki, Metin’in
dolabında mutlaka bir şişe içki vardır. Bu konuda hiç yanılmazdım. Metin
şişeyi açar, mutfakta ne varsa çıkarır ve kurulan sofrada şiir ve felsefe
söyleşileri başlardı.” (Orhunbilge, 2010:
26)
Metin Güven’in
1976 yılında başına gelen bir olay, şairde hayatının ilerleyen dönemlerinde
de izini gösterecek bir rahatsızlığa –agorafobiye– sebep olmuştur. Metin
Güven, bu olayı şöyle anlatır:
“3
Eylül 1976 günü, bir arkadaşımla Ulucami Postanesinden Altıparmak’a doğru
yürüyorduk. Stadın oraya saptık. Amacımız bir dolmuşa binip garaja
ulaşmaktı; çünkü aklımıza Mudanya’ya gitmek gelmişti. Biz yolun sağ
yanındaydık, sol taraftan ve karşıdan genç bir grup geldi ve bana saldırdı,
35 kişi falan vardı… Ellerinde silah yoktu sanırım. Ve bu insanlar beni
bıçak, muşta, zincir ve tekmeyle oldukça hırpaladılar, her yanımdan kanlar
akıyordu. Yanımdaki arkadaş kaçmıştı; bir yerlerden beni tanıyan başka bir
arkadaş, zar zor durdurabildiği taksilerden birine atıp Bursa Devlet
Hastanesine götürdü, iki gece orada kaldım, sonra eve geldim, daha sonra da
uzun bir süre, yaklaşık altı ay Bursa Tıp Fakültesi Hastanesinde tedavi
gördüm. Sekelleri henüz geçmedi o dayağın. Ve ben yirmi beş yıl sonra halen
psikolojik tedavi görüyorum.” (
Dara, 2001a: 167)
Metin Güven’e
yapılan bu saldırı, daha sonraki dönemlerde “zorunlu inziva” haline
dönüşecektir. O, bu saldırıdan sonra dışarı çıkması gerektiğinde mutlaka
birkaç kadeh alkol içip öyle dışarı çıkacaktır. Şiirlerinin ve yazılarının
yayımlandığı dergiler ve Yeni Ortam gazetesinde, 1976 yılında, onun
imzası görülmez.
1976 yılındaki
bu saldırıdan sonra hayat ve şiirden bir süreliğine zorunlu kopuş, 1977
yılının Ocak ayında son bulur. Soyut dergisinin, Ocak 1977 tarihli
99. sayısında “Her Gün Biraz Daha” isimli şiiri yayımlanır ve bu
tarihten sonra şiirleri aynı hızla yayımlanmaya devam eder. Bu yıllarda
şiirleri, Soyut dergisi dışında, Somut, Türk Dili,
Hâkimiyet Sanat gibi dergilerde de yayımlanmaya başlar.
Bazı kaynaklar
Metin Güven’in 1980 yılında, bir yıl hapiste kaldığını dile getirmişse de bu
konuyla ilgili elde hiçbir belge mevcut değildir.14
Ancak
Ahmet Özer’in, Onaltıkırkbeş dergisindeki yazısında, Metin Güven
hakkında şöyle bir bilgi verilmiştir: “12 Eylül’de gözaltına alındığında,
ona gelen mektuplarda yazılanlar sorgulamanın bir bölümünü oluşturmuştu.”
(Özer, 2010: 13) Bu bilgiden anlaşılacağı üzere Metin Güven de 12 Eylülün
korku günlerinden payına düşen tutuklamayı almıştır. Yine de bu tutuklamanın
tarihini net olarak belirlemek mümkün değildir. Bu tutuklama, darbenin ilk
günlerinde, ilk aylarında ve tutuklamaların yoğun olduğu zaman dilimlerinden
birinde olmuş olabileceği gibi Metin Güven’in, 1985 yılında gizli örgüt
kurduğu gerekçesiyle gerçekleşmiş olan tutuklama da olabilir.
14
Hikmet Altınkaynak’ın Türk Edebiyatında Yazarlar ve Şairler Sözlüğü’nde;
internette şairin biyografisinin yer aldığı bazı sitelerde, Metin Güven’in
1980 yılında bir yıl tutuklu kaldığı dile getirilmiştir. Eşber Yağmurdereli
ile 20.12.2019 tarihinde İstanbul’daki hukuk ofisinde ve Bilgin Alanbey ile
17.12.2019 tarihinde Bursa’da Alanbey Hukuk Ofisi’nde yapılan görüşmelerde,
böyle bir durumun katiyen olmadığı, onlar tarafından belirtilmiştir.
12 Eylül’ün
karanlık günlerinde, ilk şiir kitabı Ömrüm Geçen Bir Sağnak Gibi,
Ankara’da, Ahmet Say’ın yönettiği Türkiye Yazıları yayınlarının, şiir
dizisinin 16. kitabı olarak, 1981 yılının Kasım ayında yayımlanır. Bu kitap,
Celal’e ithaf edilmiştir. Kitabın ithaf edildiği Celal Canpolat,
öğretmendir. Feridun Orhunbilge, Celal Canpolat ve bu kitapla ilgili olarak:
“Kitap “Celal İçin” sunumuyla başlamaktadır. Öğretmen Celal Canpolat 12
Eylül döneminin eli kanlı faşist katillerinin Bursa’daki kurbanlarından bir
dosttur.” (Orhunbilge, 2010: 23) diyerek, bu konudaki tek bilgiyi de
paylaşmıştır. Kitabın arka kapağında yer alan tanıtım bülteninde Remzi
İnanç, Metin Güven’e dair şunları söyler:
“Metin
GÜVEN, siyah bağa gözlüklü genç bir ozan. Geçen yıl kitapevine girerken,
birden can dost Bedrettin Cömert’i bir çalım anımsatmış ve yüreğimi
hoplatmıştı. Bunu kendisine anlattığımda, benzetmenin sevincini hemen aşan
bir hüzün kaplamıştı yüzünü. Bursa doğumlu ve Bursa’da oturan, antenlerini
sanatın bütün dallarına, dalların tüm emekçilerine açık tutan, ince, duyarlı
iyi bir ozandır Metin GÜVEN. (…) İnsana güven veren, yaşının üstündeki bilge
tavrı şiirlerine de yansıyor. Çağına tanık olmak sorumluluğunu yüklenmiş bu
ozan dosta merhaba! diyoruz.”
Metin Güven, 12
Eylül’ün sekellerinin devam ettiği günlerde, Feridun Orhunbilge ile bir içki
sofrasındayken, ona olan güvenini açıkça ortaya koyar. Feridun Orhunbilge bu
durumu şöyle anlatır:
“Sıkıyönetimce
yakalanan (ve daha sonra idam edilen) bir arkadaşın eşi olan Gülay Özdeş’in
birkaç gün Bursa’da bir evde saklanması gerekmektedir. Metin’in evinin bu
konuda sakıncalı olduğuna karar verilmiştir. Gülay bu günlerini bizim evde
geçirecektir. Hiç karşı gelmeden kabul ettim ve gerçekten Gülay geldi. Eşime
Metin’le ortak bir arkadaşımızın kardeşi olduğunu ve birkaç gün bizde
misafir kalacağını söyledim.” (Orhunbilge,
2010: 26)
Feridun
Orhunbilge’nin bahsettiği Gülay Ünüvar Özdeş, THKO’nun kurucularındandır.
Feridun Orhunbilge’nin bahsettiği ‘bir arkadaş’ ise Müfit Özdeş’tir. Ancak
Müfit Özdeş, idam edilmez. Orhunbilge burada yanılmış olabilir.
1982 yılının
Temmuz ayında aramalar, tutuklamalar, sürgünler ve idamlar devam ederken,
Osman Şahin, bir kitap üzerine yazdığı bir yazı dolayısıyla bir buçuk yıl
ceza almıştır. Metin Güven, Şile Cezaevi’nden Yalova Cezaevi’ne nakledilen
Şahin’i görmeye, Ahmet Özer’le birlikte gider. Görüşme yapılabilmesi için
cezaevine bakan savcıdan izin almaları gerekmektedir ancak yakın akrabası
olmadıklarından bu görüşmeyi gerçekleştiremezler. Onlar da bir çay bahçesine
gidip bir büfeden Yalova kartpostalı alıp arkasını birlikte yazdıktan sonra
imzalayarak Osman Şahin’e postalarlar (Özer, 2010: 14)15.
15 Osman Şahin ile 20.01.2020 tarihinde yapılan görüşmede, ilerleyen yaşının
getirmiş olduğu bazı sıkıntılar sebebiyle net bir görüşme
gerçekleştirilememiş ancak kendisi cezaevindeyken çok sayıda yazar ve şairin
ona mektup ve kartpostal gönderdiğini ifade etmiştir.
Güven’in
şiirlerinin yayımlandığı dergilere bu yıllarda Dönemeç ve Yazko
eklenir. Şiirleri yayımlanmaya devam ederken Metin Güven’in ikinci şiir
kitabı Güvercin Yüreğinde Gül Renkli Çocuklar, Ayko yayınlarının
sanat ve kültür dizisinin 8. kitabı olarak, 1984 yılında yayımlanır.
1985 yılında
Metin Güven, adını ilk kez Emniyet Müdürlüğü’nde duyduğu ‘gizli’ bir örgütün
şefi olduğu gerekçesiyle gözaltına alınır. Metin Güven’in geçirdiği çocuk
felcinin, vücudunda gözle görülür etkisiyse sağ bacağının sol bacağına göre
kısa oluşudur ve o, bu rahatsızlık yüzünden aksayarak yürür. Buna rağmen
onun gözaltında ağır bir şiddete maruz kaldığı söylenmektedir.16
Yeğeni
Onur Behramoğlu17,
Sol Kültür dergisinde Güle Güle Metin Dayı başlıklı yazısında
şunları söyler: “Son uzun konuşmamızı, bir çatlak iki de kırık kaburga
kemiğiyle hastanede çektiği çilesini paylaştığında yapmıştık.”
(Behramoğlu, 2010: akt. Orhunbilge, 2010: 27) Metin Güven, daha sonra
İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanır ve aklanır.
16 Bu bilgiler Eşber Yağmurdereli
ile 20.12.2019 tarihinde İstanbul’daki hukuk ofisinde yapılan görüşmeden
edinilmiştir.
17 Onur
Behramoğlu, Metin Güven’in küçük ablası Neriman Ceyhan’nın torunudur. Hasan
Basri ve Neriman Ceyhan çiftinin Engin ve Meral isimli iki çocuğu vardır.
Meral Ceyhan, Namık Kemal Behramoğlu ile evlenir. Bu evlilikten Onur
Behramoğlu doğar. Ayrıca Metin Güven, Ataol Behramoğlu ve Nihat Behram ile
de Bursa’da lise yıllarında dostluk kurmuştur. Bu bilgiler Eşber
Yağmurdereli ile 20.12.2019 tarihinde İstanbul’daki hukuk ofisinde yapılan
görüşmeden edinilmiştir.
Metin Güven, bu
yıllarda kısa bir evlilik yaşamıştır. Evliliğine dair tam bir tarih vermek
mümkün değildir. Bunun sebebi çok kısa süren bu evlilik hakkında kaynakların
tarih vermeyişi ve şair hakkında mülakat yapılan kişilerin tam bir tarih
belirleyememesidir. Ancak Feridun Orhunbilge’nin bu konuda verdiği bir
bilgi, bu evliliğin ne zaman gerçekleştiğine dair ipucu verir niteliğe
sahiptir. Orhunbilge, Metin Güven’in çocukluk anılarını anlattığı sırada,
onun yaşadığı evliliğe dönerek bu konuyu şöyle anlatır:
“Belki
de o kısacık evlilik yaşamını da o deneyim biçimlendirdi. Bir şair özentisi
ile evlenerek annesinin ve ağabeyinin yanından ayrılan ve kendisine küçük ve
güzel bir yuva kuran Metin, yazık ki bu mutlu yaşamını uzun süre götüremedi.
Evlendiği kız oturdu şiir yazdı, ya da yazmaya çalıştı. Metin ev işlerini
yaptı… Gelin hanımın ev işleriyle uzak-yakın hiçbir ilgisi yoktu. Bir gün bu
yeni evli çifti yemeğe çağırmıştık. Eşim mutfakta yemekleri hazırlarken, o
da kalkıp yardım etmek istemişti. Yardım etmek için patatesleri soymaya
başlayınca, patateslerin küçücük kaldığını ve yarıdan fazlasının çöpe
gittiğini gören eşim kibarca “Metin’i yalnız bırakmamasını ve onun yanına
gitmesini” istedi de patatesleri kurtardık… Evinde hep Metin yemeği
hazırlar, sofrayı kurardı… Artık yakınmalara da başlamıştı. “Bu evde hizmet
edeceğime, gidip evimde anacığıma hizmet ederim…” diyordu. “Teyze de hiç
hoşlanmadı yeni gelinden… Bunu her seferinde açık açık söyledi de… Metin hem
okulda, hem de evde çalışırken “şair özentisi” gelin hanım şiir yazıyordu
sözüm ona. Aslında amacı, Metin’in çevresinden yararlanıp isim yapmaya
çalışmaktı… Metin’den ayrıldıktan sonra unutulup gitti, ben şu anda bu kısa
süreli gelinin adını bile anımsamıyorum.”
(Orhunbilge, 2010: 24)
Orhunbilge’nin
bahsettiği, “şair özentisi kısa süreli gelin” Saffet Soyöz’dür. Soyöz, 1957
yılında Kırklareli’nde dünyaya gelmiştir. 1974 yılında Bursa’da liseyi
bitiren Soyöz, 1977 yılında teknik ressam olarak özel sektörde çalışmaya
başlamış, 1978-1986 arası yıllarda devlet memurluğu yapmış, 1993 yılında
tekrar memuriyete geri dönmüştür. Tek şiir kitabı, Yangın Bela Kül
ismini taşır. Bu kitap, 1995 yılında Prospero yayınları arasından çıkmıştır.
Kitabın yayımlandığı bu yıllarda, evli ve bir çocuk annesi olduğu kitabın
tanıtım bülteninde belirtilir. Şiirleri Türkiye Yazıları, Yazko
Edebiyat, Somut, Ekin, Milliyet Sanat, Akatalpa vb.
gibi çeşitli dergilerde yayımlanmıştır (Soyöz, 1995). Nevzat Çalıkuşu, 15
Ocak 2006 tarihli Onaltıkırkbeş dergisinin ilk sayısında yazmış
olduğu “Yeniden Saffet” isimli yazısının sonunda, Saffet Soyöz’ü
ölümünün ikinci yıl dönümünde sevgi ve saygıyla andığını dile getirir.
Böylece Soyöz’ün 2004 yılında vefat ettiği anlaşılmıştır. Yine aynı yazıda
Çalıkuşu’nun sahibi olduğu kitabevine, Soyöz’ün, kızıyla gelmiş olduğu da
aktarılmıştır. Metin Güven ile Saffet Soyöz’ün yaşadığı bu kısa evlilikte
çocukları olmamıştır. Güven’in Soyöz ile taşındığı ev, şairin İnebey
Caddesi’ndeki baba evine de yakındır. Bu ev, Atatürk Caddesi’nin hemen
üstünde, Selçukhatun Mahallesi Yeni Yol Sokak'tadır. Feridun Orhunbilge’nin
verdiği bilgiye göre bu evlilik annesinin yaşadığı yıllarda gerçekleşir.
Engin Ceyhan, büyükannesi Ümmüş Güven’in 1986 yılında vefat ettiğini
söylemiştir. Dolayısıyla bu evliliğin 1986 yılında, Metin Güven’in annesinin
ölümünden önce son bulduğu söylenebilir çünkü bakıma muhtaç olan ağabeyi
Ahmet Şeref’in sorumluluğu annesinin vefatından sonra Metin Güven’e
kalacaktır. Orhunbilge bu durumla ilgili olarak şunları söyler:
“İşte
o zaman Metin’in gerçekten zor günleri başladı. İnebey’deki o küçük yoksul
evde çilekeş annesi, ağabeyi ile birlikte yaşarlarken, ağabeyinin bakımını
tamamen annesi üstlenmişti. Ablaları çoktan evlenip yuvalarını kurmuşlar,
“ortak miras” olan İnebey’deki o ahşap evin kullanım hakkı annede kalmıştı.
Daha sonra “Teyze” öldüğünde, ablaları evi Metin’le ağabeyine bıraktılar.”
(Orhunbilge, 2010: 24)
1986 yılında
Metin Güven, ileriki yıllarda anılacağı kedilerinden ilkini de sahiplenir.
Bu kedinin ismi Hüsmen’dir ve ona yeğeni Engin Ceyhan tarafından
verilmiştir.18
Kerim
Evren ise evliliği ve kedilerine dair: “Başarısız bir evlilik
yaptı ve mutluluğu yakalayamadı. Boşandıktan sonra yalnız, kedileriyle
yaşamını sürdürdü. Maaşının önemli bir kısmını çok sevdiği kedilerine
harcıyordu.” (Evren, 2010: 2) demiştir.
18
Bu bilgi, Engin Ceyhan ile 05.01.2020 tarihinde yapılan görüşmeden
edinilmiştir.
Metin Güven’in
üçüncü şiir kitabı Lâl Olsun Ölsün, Süreç yayınlarının sanat ve
felsefe dizisinin 8 numaralı, yayınevinin 26 numaralı kitabı olarak, 1986
yılının Nisan ayında yayımlanır. Altmış dört sayfalık bu kitapta elli altı
şiir mevcuttur.
Yine bu yıllarda, Metin Güven’in tüm dengelerini sarsacak bir olay
gerçekleşir. Ataması, İnebey Caddesi’ndeki evine çok yakın olan Akşam
Ticaret Lisesi’nden, evine çok uzak olan yeni açılmış bir liseye çıkar.
Atandığı bu okula taksiyle gidip gelmekten başka bir seçeneği yoktur ve
gidip gelmek için ödeyeceği para maaşına yakındır. Bir yandan ağabeyi Ahmet
Şeref’i, evde yalnız başına bırakmak zorunda kalacaktır. Metin Güven ya bu
okula gidecek ya da istifa edecektir. Bu atamanın durdurulması için tüm
kapıları çalar ancak bir sonuç alamaz, kapılar tek tek yüzüne kapanır. Bu
arada Feridun Orhunbilge’nin Milli Eğitim Müdürlüğü’nde çalışan bir arkadaşı
onu biriyle tanıştırmak için yanına çağırır. Arkadaşının onu tanıştıracağı
kişi, Milli Eğitim Müdürlüğü’nde atama işlerini yürüten müdür yardımcısıdır.
Müdür yardımcısının oğlu, Feridun Orhunbilge’nin derse gittiği kolejden
öğrencisidir. Müdür yardımcısı, Feridun Orhunbilge’den oğlunun mantık dersi
zayıf olduğu için oğluna özel ders vermesini ister – Orhunbilge’ye göreyse
oğluna gerekli notu vermesini istemektedir – Orhunbilge, bu konuda onu
kırmayacağını ancak kendisinin de bir isteğinin olduğunu söyler. Metin
Güven’in atadıkları okula gidemeyeceğini ve evde de bakıma muhtaç bir
ağabeyinin olduğunu dile getirir. Müdür yardımcısı, eski okuluna atanmasının
ancak valilik oluruyla mümkün olduğunu söyler ve iki gün süre ister. İki gün
sonra müdür yardımcısının yanına giden Feridun Orhunbilge, kararnameleri
alarak Metin Güven’e götürür. Güven, bu duruma çok şaşırsa da hemen
kutlamaya geçilir. Sanki ağabeyi Ahmet Şeref de her şeyi anlıyor gibi o
esnada sevinç çığlıkları atar. Ertesi gün kutlama Çağdaş Gazeteciler
Lokali’nde devam eder (Orhunbilge, 2010: 26).
Metin Güven’in
dördüncü şiir kitabı olan Dala Yakın Yaprağa Uzak, Ağustos 1990’da
Dia yayınları tarafından yayımlanır. Kitap, Metin Güven’in 1970 yılından
1990 yılına dek çeşitli zaman dilimlerinde yazdığı şiirleri ihtiva eder.
1981 yılında,
Ahmet Say’ın yayına hazırladığı Türkiye Yazıları yayınları arasından çıkan
ilk şiir kitabı Ömrüm Geçen Bir Sağnak Gibi, 1990 yılının Eylül
ayında, Ulusal Kültür yayınlarına geçmiş ve bu yayınevinin şiir dizisinin
ilk kitabı olarak, Mavi Filinta adıyla yayımlanmıştır. Ömrüm Geçen
Bir Sağnak Gibi böylece Mavi Filinta adını alarak, ikinci
baskısında adı dışında herhangi bir içerik değişikliğine uğramadan,
yayımlanır.
Mavi Filinta’nın
yayımlanmasının ardından Metin Güven, İzmir Kitap Fuarı’nda imza gününe
davet edilir. Bu imza gününe arkadaşı Feridun Orhunbilge’yle katılır.
Feridun Orhunbilge bu konuda:
“İmza
gününde Metin’i mutsuz eden bir şey vardı. Oysa, böylesine günlerde o hep
coşkulu olurdu. Oysa bu kez suratı asık ve hiç de mutlu olmayan bir
durumdaydı. Uzun bir süre bunun nedenini öğrenmek için sıkıştırdım. Bir şey
söylemiyordu. Ama bir süre sonra sıkıntısının nedenini anlattı. Metin’in
hemen yanındaki stantta Edip Akbayram imza dağıtıyordu. Nedense Metin’in
canı buna sıkılmıştı: “-İki engelli insanı yan yana dizmekten zevk mi
alıyorlar bunlar?” diyordu. “İkimizi ayrı ayrı çağırsalardı ya…” İlk kez
Metin’in engelli olmaktan gocunduğunu orada fark ettim.”
(Orhunbilge, 2010: 26)
diyerek, Metin
Güven’in ince duyarlılıklara dolu olduğunu gösteren bu anısını dile
getirmiştir.
Metin Güven’in,
bu yıllarda şiire ve şiirle düşünmeye daha da önem vermeye başladığı
görülmektedir. 1990 yılına kadar üç şiir kitabı yayımlanmış Güven’in, 1990
yılı içerisinde bir kitabı ikinci baskısını yapmış ve bir kitabı daha
yayımlanmıştır.
Metin Güven,
Dala Yakın Yaprağa Uzak isimli kitabıyla, 1991 yılında, Ordu Sanat Evi
tarafından verilen, Vedat Güler Şiir Ödülü’ne layık görülür. Güven, bu
yıllarda gittikçe tanınan bir şair olma yolunda emin adımlarla ilerler.
1984 yılında Ayko yayınları tarafından yayımlanan Güvercin Yüreğinde Gül
Renkli Çocuklar isimli kitabı, 1991 yılında, Ulusal Kültür yayınları
tarafından Eşkiya Bir Kartal Sureti ismiyle yayımlanır. Güvercin
Yüreğinde Gül Renkli Çocuklar da böylece Eşkiya Bir Kartal Sureti
ismini alarak ikinci baskısını yapmıştır.
Metin Güven’in
kitapları bu dönemde arka arkaya yayımlanmaya devam eder. 1992 yılında,
Yarasa Karnında Aşk isimli kitabı, Ulusal Kültür yayınlarının şiir
dizisinin beşinci kitabı olarak yayımlanır. Altmış dört sayfalık bu kitapta
toplam elli dört şiir yer alır. Metin Güven, 1968 yılının Şubat ayında
Soyut dergisinde yayımlanan ilk şiirini de bu kitaba dâhil etmiştir.
Yine aynı yılın Ekim ayında Suları Unutan Gölge ismini verdiği
altıncı kitabı Gölge yayınları tarafından yayımlanır. Suları Unutan Gölge
toplamda 1100 adet basılmış ve her biri numaralandırılmıştır. Ayrıca bu
dönemde, ürünlerinin yayımlandığı Milliyet Sanat, Gösteri, Varlık vb.
gibi dergilerin yanına Kıyı dergisi de eklenmiştir.
Metin Güven’in
bir inziva halini alan hayatını paylaştığı, annesinin vefatından sonra tüm
bakımını üstlendiği ağabeyi Ahmet Şeref, 11 Eylül 1994 Pazar günü vefat
eder. Metin Güven’den on yedi yaş büyük olan ağabeyi, aynı gün Alacahırka
Mezarlığı’na defnedilir. Ağabeyinin vefatından kısa bir süre sonra, Metin
Güven’in 1992 yılında Ulusal Kültür yayınlarından ilk baskısını yapan
Yarasa Karnında Aşk isimli kitabı, Prospero yayınlarına geçer ve isim
değişikliğine gidilmeden yeni baskısı yayımlanır.
1994 yılının
Ekim ayına gelindiğinde Metin Güven’in yedinci şiir kitabı Ten ve Gül,
Prospero yayınları tarafından yayımlanır. Yetmiş iki sayfalık bu kitapta yer
alan toplam şiir sayısıysa elli sekizdir. Kitap iki bölümden oluşur. Birinci
Bölüm: Ten izleri; ikinci bölüm: Gül lekeleri adını taşır.
Metin Güven, yirmi dört yıl süren öğretmenlik hayatından, 1996 yılında
ekonomi ve istatistik dersleri verdiği Bursa Akşam Ticaret Lisesi’nde
öğretmenlik yaparken, malulen emekliye ayrılmıştır. Kerim Evren: “Öğretmenlikten
emekli olduğu günü anımsıyorum. Çok mutluydu. Artık şiire daha bol zaman
ayırabilecekti. Memurluk onu çok sıkmıştı. Artık özgürdü. Bu özgürlüğü
içkili bir sofrada kutlamıştık.” (Evren, 2010: 2) demiştir. Öte yandan
Feridun Orhunbilge’nin anlattığına göre Metin Güven, emekli olduktan sonra
belki de yalnızlığın verdiği sıkıntıyla bu dönemde içkiyi arttırır. İçki
içmeden dışarı çıktığında bir yerde düşüp kalmaktan korkar (Orhunbilge,
2010: 27). Metin Güven, “Yalnızlığı seçmekle (başka şansım mı
vardı ayrıca) hayatımı zorlaştırdığımı ben de biliyorum. Ama yaşamı bütün
dengeleriyle yakalama gibi bir koşunun unsurlarından biriyim aynı zamanda.”
(Güven, 2001b: 7) diyerek aslında yaşamındaki münzeviliğin sebebini aktarmış
olur.
1997 yılının
Ocak ayında Metin Güven’in sekizinci şiir kitabı Gece Müziği, Suteni
yayınlarının şiir dizisinin 30. kitabı olarak yayımlanır. Aynı yılın mart
ayında, Metin Güven’in dokuzuncu şiir kitabı Aşk Bitti Akşam Sürüyor,
Prospero yayınları tarafından yayımlanır. Elli beş sayfalık bu kitapta
toplamda kırk şiir mevcuttur. Yine aynı yılın Temmuz ayında, şairin onuncu
kitabı Geriye Söz Kalır, Hera Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Metin
Güven bu dönemde, 1990 yılından 1997 yılına dek, üretkenliğini arttırmış,
peş peşe kitaplar yayımlamıştır. Bu yedi yıllık süreçte şairin, üç kitabının
ikinci baskıları da dâhil edilirse, toplamda yedi kitabı yayımlanmıştır.19
19
Behçet
Necatigil Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü isimli eserinde Metin
Güven’in 1997 yılında Elmas ve Dantel isimli seçme şiirlerinin
yayımlandığını söylemiştir. Metin Güven’in Gece Müziği kitabındaki “Şairin
Ölümü” şiirinde geçen, “Bir eli elmas/ Bir eli dantel (Güven,
1997: 45)” dizeleri böyle bir kitabın olabileceği hakkında bir ipucu
niteliği taşısa da bahsi geçen bu kitaba ulaşılamamıştır.
Metin Güven’in
on birinci şiir kitabı Yaz Biliyor Her Şeyi, 1998 yılının ekim
ayında, Suteni yayıncılığın şiir dizisinin 45. kitabı olarak yayımlanır.
Elli üç sayfalık kitapta toplamda kırk yedi şiir vardır. 27-28 Mart 1998’de
Bursa’da kültür ve sanatla ilgilenen kişilerin bir araya gelerek her yıl
düzenli bir şekilde olmasını istedikleri Bursa Edebiyat Günleri, Bursa
Tayyare Kültür Merkezi’nde üçüncüsünü gerçekleştirir. Metin Güven’in de
konuşmacılar içinde yer aldığı bu sempozyumda o, “Erkeksi Yanılsama”
isimli bildirisini sunar.
Öğretmenlikten
emekli olduktan sonra Metin Güven, İnebey Caddesi numara 47’deki evinde
okumaya ve yazmaya ağırlık vermiştir. Ayrıca emekli olduktan sonra yaşadığı
bu ev bir mahfil hüviyetine de bürünmüştür. Edebiyat ve sanatla
ilgilenen–isimleri, yaşları ve sayıları değişse de– dostları, Metin Güven’i
ölümüne dek yalnız bırakmamıştır. Kerim Evren bu konu hakkında şunları dile
getirir:
“Yalnız
yaşamasına rağmen, ne zaman ziyaretine gitsem, evinde onu hep dostlarıyla
bulurdum. Öğrencileri, dostları, şiir severler, edebiyatseverler onu hiç
yalnız bırakmadılar. Bu durum beni teselli ederdi. Arkadaşımın çok seveni
olması, onu daha da güçlendiriyordu.”
(Evren, 2010: 2)
Zühtü Engüdar
takma ismini kullanan arkadaşı Ersin Erdem, Metin Güven’i ve bir mahfil
hüviyetindeki, kedileriyle beraber yaşadığı bu evi şöyle tarif eder:
“İnebey
Caddesi 47 no’lu yola çıkıntı yapan müstakil ev. Zili çalıp bekleyin,
birazdan kapı otomatik olarak açılacak. Küçük avluda serinleyen, uyuklayan,
koşuşturan kedileri gözleyerek –bunu mutlaka yapmalı– sağdaki mutfak
kapısının önünden yatak odasına, banyo ve tuvalete açılan kapıların olduğu
küçük bir hole varacaksınız. Solda bir kapı daha var, açın, salondasınız.
Karşınızda bahçeyi gören geniş bir pencere, yanda televizyon, iki kanepe,
sandalyeyle çalışma masası, üzerinde bilgisayar ve salona hâkim bir koltukta
gözlükleri, benim için hiç uzamayan sakalıyla bir Budha bilgeliğinde Metin
Güven.” (Engüdar, 2010a: 15)
Orhunbilge’nin
anlattığına göre, bu evin arka odası, Metin Güven’in yatak odasıdır. Bu
odada annesinden kalma yorgan ve yastık yığını sararmaya yüz tutmuş bir
vaziyettedir. Evin çatısı şiddetli yağmurlarda akar ve Metin Güven her
seferinde akan yerlere kap kacak koyar. On beş günde bir gelen temizlikçi
kadın ya da arada bir uğrayan ablalarından biri evi tepeden tırnağa
temizlese de iki üç gün sonra ev eski halini alır ve Metin Güven’in kedileri
tam bir özgürlük içinde evin her tarafında dolaşırlar (Orhunbilge, 2010:
27).
Bu arada Metin
Güven, yayın yaşamını Bursa’da sürdüren ve 1990-1993 arasında yayımlanan
Biçem dergisinde de ürünlerini yayımlar. Biçem dergisi 1993
yılının Mayıs ayında Yeni Biçem olarak isim değiştirir ve Yeni
Biçem dergisi 1996 yılının sonlarına doğru dağılmaya başlar. Bu derginin
kadrosundan ayrılan Halûk Cengiz, Nahit Kayabaşı ve Nuri Demirci 1997
yılının Mayıs ayında Düşlem dergisini çıkarmaya başlarlar. Nuri
Demirci bu konuyla ilgili olarak şunları dile getirir:
“Yeri
gelmişken, Bursa’da, çıkan dergilere belli mesafede duran ya da olana bitene
bir anlamda seyirci kalarak mesafesiz yaklaşan iki kişiden söz edilebilir.
İlki Metin Güven’dir ikincisi Mustafa Durak. Ne içindedirler zamanın ve
halin ne de büsbütün dışında; öyle konuşlanmayı tercih etmişlerdir.”
(Demirci, 2010)
Metin Güven’in
Bursa’da var olan edebiyat ve sanat ortamına ve hatta edebiyat dergilerine
belirli bir mesafeden baktığını
Ramis Dara da dile getirir. Dara bu konuyla
ilgili olarak şunları söyler:
“İnsan
ilişkileri, hele edebiyatçılar arasındakiler, çok düz çizgi izlemez,
dalgalanmalar olur; bilirsiniz… Metin Güven’le küs olduğumuz bir dönem hiç
olmadı. Kıyasıya tartıştığımız da pek olmadı. Ama dönem dönem, ondan,
Bursa’da çıkardığımız dergilere daha yakın durmasını istediğim olmuştur. O,
mesafesini koruyunca da, benim biraz çekildiğim.”
(Dara, 2001a: 162-163)
4.
Bursa
Edebiyat Günleri 19-20 Mart 1999 tarihinde gerçekleşir. Bu sempozyumda
Mustafa Durak’ın, Metin Güven şiirini ele alan Aşk Şairi: Metin Güven
Şiiri isimli bildirisinin şaire sataşan bir yanı olması Metin Güven’in
hoşuna gitmez. Güven, bu bildiride bütüne bakmadan parça üzerinden giden ve
bilinçli olarak yapılan bir davranış olduğunu düşünür (Akbaba, 2002) ve daha
sonra Durak ile Metin Güven’in arası, bu bildiri sonrası açılır. Ancak Metin
Güven yıllar sonra bu yazıdan hayli istifade ettiğini de dile getirir. Ramis
Dara’nın aktardığına göre, Durak’ın, Metin Güven’in sahibi olduğu Halilbey
Adası’nda özel bir üniversite kurma hayali de vardır (Dara, 2001b: 91).
2000 yılında
Bursa yeni bir dergiyle tanışır. Bu dergi Akatalpa ismini taşır.
Melih Elal, Serdar Ünver, Ramis Dara, Ali Özçelebi ve
İhsan Üren derginin
çekirdek kadrosunu oluşturur. Bu dergide, Metin Güven imzalı ilk ürün,
Ağustos 2000 tarihli sekizinci sayıda yer alan “Kül” isimli şiiridir.
Ancak Metin Güven, emekli oluşundan sonra yalnızca şiir yazmaz. Vaktini
şiirle düşünmeye de ayırdığı görülen şair, bu dönemden sonra şiir, şiirin
kaynakları, kendi şiir dünyası ve şiire dair görüşleriyle ilgili yazılarını
çeşitli dergilerde yayımlar. Akatalpa dergisine bu açıdan
bakıldığında onun şiirle ilgili yazılarının yoğun oluşu görülür.
2001 yılının
Şubat ayında Metin Güven’in, on ikinci şiir kitabı Unutmak İyidir,
Yön yayınlarının 126 numaralı ve şiir dizisinin 56. kitabı olarak
yayımlanır. Avdik ve At Mezarlığı isimleri verilen iki bölümden oluşan
yetmiş dokuz sayfalık kitapta toplamda altmış yedi şiir yer almaktadır.
Kitap
yayımlandıktan sonra, Bursa’da kitapçılar çarşısı olarak bilinen Sönmez İş
Sarayı’nda yer alan Kelepir Kitabevi’nin sahibi ve aynı zamanda şairin
arkadaşı Sıtkı Bey, Metin Güven’i imza gününe davet eder. İmza gününde
şiirleri okunmuş, kitaplarını imzalamıştır. O güne dek on iki şiir kitabı
yayımlamış olan Metin Güven, yanındaki arkadaşlarına en çok imzayı o gün
verdiğini söylemiştir (Engüdar, 2010b: 16).
Metin Güven,
2002 yılında Şaban Akbaba’ya verdiği bir röportajda: “İlk kitabım Ömrüm
Geçen Bir Sağnak Gibi’dir. O kitabımda yer alan şiirlerimden biri “Yürüdüm
Sana Doğru Koştum” adlı şiirdir. Bu şiirimi Haluk ÇETİN besteledi. Sanırım
Ekim ayı başlarında bir CD olarak çıkacak.” (Akbaba, 2002) demiştir.
Metin Güven’in bahsettiği bu albümün ismi Yürüdüm Sana Doğru’dur ve
albüme isim veren şiir de Güven’in bahsettiği şiiridir. Bu albüm 2002
yılından on beş yıl sonra 2017 yılında Ada Müzik tarafından çıkarılmıştır.
İhsan Üren’in
aktardığına göre, 2003 yılında Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat
Turizm Vakfı, öğretmenlere yönelik bir mektup yarışması açar. Bu mektup
yarışmasına bin dört yüzün üzerinde mektup gelir. Değerlendirmeyi yapacak
ödül kurulunda şu isimler vardır: Muzaffer İzgü, Feyza Hepçilingirler,
Hüseyin Yurttaş, İhsan Üren ve Metin Güven. Yarışmada Özlem Tezcan Dertsiz
birinci seçilir (Üren, 2003: 7).
9. Bursa
Edebiyat Günleri, 16-18 Nisan 2004 tarihinde gerçekleşir. Metin Güven, uzun
bir aradan sonra ilk kez sempozyumda yer alır. Burada “Bilgi, Bileşke ve
İnsan ve Hayat” isimli bildirisini sunar. Güven’in imzası yazı ve
şiirleriyle Akatalpa dergisi dışında çeşitli dergilerde de görülmeye
devam eder. Aynı yıl, Gösteri dergisinde yayımlanan “Tambur”
isimli şiiri, Mehmet H. Doğan tarafından hazırlanan 2004 Şiir Yıllığı’na
dâhil olmuştur.
Metin Güven, arkadaşları olan Arkadaş Z. Özger ve Ömer Zafer Göktürk
tarafından 1965 yılında tek sayı çıkmış olan Kent-16 dergisine atıfta
bulunarak, 15 Ocak 2006 tarihinde editörü olduğu Onaltıkırkbeş
dergisini yayımlamaya başlar. Derginin sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü
Zühtü Engüdar takma ismini kullanan Ersin Erdem’dir. Ersin Erdem ayrıca
derginin koordinatörüdür. Buna karşın aslında derginin tüm sorumluluğu Metin
Güven’e aittir ve dergiyi o yönetir. Dergi’nin yazışma adresi Metin Güven’in
İnebey Caddesi’nde oturduğu evidir. Onaltıkırkbeş dergisi, kâr amacı
gütmeyen bir dergidir ve dolayısıyla yazarlarına telif ödemez. Derginin
sloganıysa “şiir, çığlık, yaşam kandili” olarak belirlenmiştir.
Kapağında “yılda sekiz defa yanar” ibaresinden yılda sekiz defa
yayımlandığı anlaşılmaktadır. Derginin manifestosu ilk sayıda belirlenir.
Metin Güven ilk sayıda Bursa dergilerine bakışını: “Her ne kadar
dergimizin adında Bursa’yı çağrıştıran bir rakam varsa da biz, tam olarak
Bursa’nın dergisi değiliz. Aslında “Onaltıkırkbeş” sahici anlamda Türkiye’li
de olmayacak.” (Güven, 2006a: 1) diyerek özetler. Onaltıkırkbeş
dergisi mütevazı bir dergidir. Metin Güven: “Biz belki “Onaltıkırkbeş”
olarak çıkabildiğimiz süreçte zamanı yürürlükten kaldırmak isteyenlere karşı
gül ve güvercin gölgelerinde ses veren küçük bir çığlık olacağız.”
(Güven, 2006a: 1) diyerek bu mütevazılığı bildirir. Dergi saman kâğıda
basılmıştır ve on altı sayfadan oluşur.
Metin Güven
imzası derginin yayımlandığı süre boyunca, o hayattayken 39 sayı çıkmıştır,
ilk sayfada yer alır. Bu yazıların büyük çoğunluğu şiire, şaire, hayata ve
hayatın ittiği yerde tutunmaya çalışanlara dair yazdıklarıdır. Dergi’nin son
sayfasında Yeni Ortam gazetesinde yazarken kullandığı Önder Adalı
takma ismini kullanır. Bu yazılar konularını çoğunlukla Güven’in
okuduklarının izlenimleri ve güncele dairdir. Bu dergi, Metin Güven’i yaşama
bağlayan en önemli unsurlardan olmuştur. Yazıları dışında şiirlerini de
burada yayımlar. Önder Adalı takma isminden başka ara ara Goncagül Gürtunca20
ve Özden
Özer21
takma
ismini de kullanarak dergide yazılar yazmıştır.
20 Goncagül Behramoğlu
Gürtunca, Onur Behramoğlu’nun ablasıdır. Metin Güven, bu ismin telaffuzunu
beğendiği için Onaltıkırkbeş dergisini çıkarırken Goncagül
Gürtunca’yı arayıp ismini kullanmak için izin isteyip alır ve bu isimle
dergide çeşitli konularda yazılar yazar. Bu bilgi Goncagül Behramoğlu
Gürtunca ile 19.12.2020 tarihinde yapılan görüşmeden elde edilmiştir.
21
Metin
Güven’in lise yıllarında kullandığı bu takma isimle Onaltıkırkbeş
dergisinin 15 Ocak 2010 tarihli 34. sayısında karşılaşılmıştır. Ayrıca
şairin, ilk şiirlerinde Bertan Onursal takma ismini kullandığı aynı derginin
Güven’in vefatı üzerine hazırlanan 15 Ekim 2010 tarihli 40. sayısında dile
getirilmiştir.
2008 yılının
Ocak ayında, Metin Güven’in on üçüncü şiir kitabı Kedi Uykuları,
Kibele yayıncılık tarafından yayımlanır. Bu yayınevinin şiir dizisinin ilk
kitabı olan Kedi Uykuları, doksan üç sayfadır ve kitapta toplamda
yetmiş iki şiir yer almaktadır.
Şükrü Bilgiç’in
aktardığına göre, 6 Nisan 2008 tarihinde, Bursa’da kitapçıların ve
sahafların yer aldığı Sönmez İş Sarayı’nın alt katında Metin Güven’in çıkan
yeni kitabı için bir imza günü düzenlenir. Bu imza günü saat, 14.00-18.00
arasında olmuştur. Şükrü Bilgiç, Onaltıkırkbeş dergisinin 1 Mart 2009
tarihli 27. sayısında yer alan Yeniden Bursa’da Olmak isimli
yazısında hem Metin Güven hem çıkardığı bu dergi hakkında birtakım
değerlendirmelere giderek şunları söyler:
“Onaltıkırkbeş’e
karşı utandım ve mahcup oldum. Son derece, hoş, sevimli ve kaliteli bir
dergi. Metin’i kutluyorum ve sürekliliğini diliyorum. Sevgili Metin Güven,
eski Metin. Eksiltmemiş, eklemiş. Uzun süre görüşemediğim Metin, duyuşuyla,
tavrıyla, düşünceleriyle zamanı en iyi yakalayan şairlerimizden ve
aydınlarımızdan. Çok sevindim. Doğrulardan taviz vermeyen, yeni ve zamana
uyan doğruları atlamayan, kararlı bir şair arkadaşım olarak kalacak
hafızamda yeni bir buluşmaya kadar.”
(Bilgiç, 2009: 13)
Onaltıkırkbeş
Dergisi’nin 15 Ocak 2010 tarihli 34.sayısının, üçüncü sayfasının en alt
köşesinde yer alan bir habere göre şairin on dördüncü şiir kitabı hazırdır.
Bu kitap, Kanda Yaşıyoruz, Kanda Öleceğiz. Ne Güzel! ismini
taşımaktadır. Bu kitabın bir Cesare Pavese uyarlaması olduğu ve yakında
Kibele yayıncılıktan çıkacağı da yine aynı haberde verilmiştir. Ancak bu
kitabın, bugün basılı halde bir kopyası mevcut değildir. Kitap adeta Metin
Güven’in vefatı sonrası kayıplara karışmıştır. Uzun uğraşlar ve araştırmalar
sonucunda bu kitabın, şairin arkadaşı olan Nuri Demirci tarafından
saklandığı ve kaybolmaması sağlandığı anlaşılmıştır. Nuri Demirci bu konu
hakkında önce: “Yayımlanmayı bekleyen iki şiir dosyasının olduğunu
biliyorum. Bu dosyalardan biri bende.” (Demirci, 2010) demiş ve şairin
vefatından sonra: “Basıldı, basılıyor sözleriyle beş yıl oyalanan Kanda
Yaşıyoruz, Kanda Öleceğiz. Ne Güzel! adlı şiir dosyası hâlâ bende;
basılmadan kaldı öylece.” (Demirci, 2010) diyerek bu konu hakkında bilgi
vermiştir.22
Kanda
Yaşıyoruz, Kanda Öleceğiz. Ne Güzel!
isimli dosyaya
ulaşılsa da Nuri Demirci’nin sözünü ettiği diğer dosyaya ulaşılamamıştır.
Nuri Demirci ayrıca: “Metin Güven’in evinden yakınları tarafından, onca
özel eşyaya ve kütüphane dolusu kitaba yüz verilmeden, sadece bilgisayarının
alınıp götürülmesi, onun yayımlanmamış şiirlerine ve düzyazılarına
ulaşmamızı şimdilik engelliyor.” (Demirci, 2010) diyerek bunun zorluğuna
da değinir. Kanda Yaşıyoruz, Kanda Öleceğiz. Ne Güzel! isimli bu
kitap yetmiş üç sayfadan oluşmaktadır.
22 Nuri Demirci’nin ilettiği dosya
üzerinde çalışılıp, Metin Güven’in yayımlanacağını haber verdiği Kibele
yayınlarının sahibi ve aynı zamanda şairin dostu olan Eşber Yağmurdereli ile
yapılan mülakatta bu kitabı basacağına dair söz alınmıştır. Kitap
yayımlanmaya hazır şekilde bekliyor.
23
(http://www.sabitfikir.com/?q=haber/dunya-siir-gunu-bursada-kutlaniyor,
Erişim: 30.12.2018)
Metin Güven’e,
21 Mart 2010 Pazar günü saat 16:00’ da Bursa Baro Lokali’nde, BUYAZ
tarafından Şiir Onur Ödülü verilmiştir.23
Bu ödül
töreninde şairin arkadaşları Hilmi Haşal ve Nuri Demirci, Güven ve şiiri
hakkındaki değerlendirme yazılarını okumuşlardır. Ayrıca çocukluk arkadaşı
Kerim Evren ve genç şair arkadaşı–ömrünün sonlarında her daim destekçisi
olan ve Onaltıkırbeş dergisini çıkarmasına da yardım eden–Muharrem
Sönmez ise onun şiirlerini seslendirmişlerdir.
Feridun
Orhunbilge, eve kapanan, sürekli kilo alan ve rahatsızlıklarla mücadele eden
arkadaşını her seferinde İstanbul’a hava almaya ve dolaşmaya çağırsa da
Metin Güven, ona kedilerini yalnız bırakamayacağını söylemiştir. Ayrıca
Feridun Orhunbilge bu konuyla ilgili olarak:
“Son
günlerinde Godot’yu bekler gibi Ankara’dan gelecek misafirini bekledi. Kim
olduğunu bilmediğim bir şair kızdan söz ediyor ve arabasıyla Bursa’ya
geleceğini, bir deniz kıyısına tatile gideceklerini söylüyordu. Benden
gidebilecekleri Bursa’ya en yakın sahil adreslerini istiyordu. Erdek’den
Ayvalık’a, Çınarcık’tan İznik gölüne kadar gidebilecekleri yerleri söyledim.
Ama hiçbirini beğenmiyor, görkemli bir gezi olsun istiyordu.”
(Orhunbilge, 2010: 27)
demiştir. Godot
geldi mi bilinmez ancak Metin Güven, Godot’yu beklerken Ahmet Özer, Feridun
Orhunbilge ve Şükrü Bilgiç’in aktardıklarına göre üst üste iki kez mide
kanaması geçirir. Hatta Ahmet Özer’in belirttiğine göre son mide kanaması
vefatından bir hafta önce gerçekleşmiştir (Özer, 2010: 16).
Metin Güven 16
Ağustos 2010 Pazartesi günü vefat etmiştir. Şairin vefatını, onu her zaman
oturduğu koltukta, uyur gibi bulan ve son günlerinde hayatını idame
ettirmesini de sağlayan, “manevi kızım” dediği Hülya Hanım haber vermiştir.
Ancak Hülya Hanım hakkında, şairin onun için yazdığı bir şiir dışında,
hiçbir bilgi bulunamamıştır.
Şairin cenazesi
17 Ağustos 2010 Salı günü, Bursa’nın Tahtakale semtinin üzerindeki hisarda
yer alan tarihi Şehadet Cami’sinden –bu camiye Kale Cami’si de denir– ikindi
namazına müteakiben kaldırılmış ve Alacahırka Mezarlığı’nda ağabeyi Ahmet
Şeref’in gömülü olduğu, parsel numarası 311 olan mezara defnedilmiştir.
Metin Güven’in
yeğeni Engin Ceyhan ile yapılan görüşmede, şairin evindeki kitaplarının
Bursa Nilüfer Belediyesi’ne bağışlandığı öğrenilmiştir. Nuri Demirci bu konu
hakkında şunları dile getirir:
“Bu
devrin ve bu sakat anlayışın sahibi olan muhterem ser-zevat, bugün siz
haklısınız! Şimdi hiç durmayın, İnebey Caddesi’ndeki 47 numarada öyle bir
başına kalıveren evi, bahçesiyle, kedileriyle ve yanındaki evlerle birlikte
tez elden kamulaştırın ve kentsel dönüşüm projenize yeni bir mekân katın.
Plaza yapın, site yapın, pasaj yapın. Metin Güven’i bir daha öldürün ve
Bursa’da yaşayan tek bir kedi bile bırakmayın!”
(Demirci, 2010)
Metin Güven ile
birlikte çıkardıkları Onaltıkırkbeş dergisinden hiç kopmayan Ersin
Erdem bu dergiyi Metin Güven’in vefatından sonra üç sayı daha çıkarmıştır.
Onaltıkırkbeş’in 15 Ocak 2006 yılında başlayan serüveni, 43 sayı ve
beş yıl sonra 1 Mart 2011’de bitmiştir. Derginin 40. sayısı Metin Güven’e
adanmıştır.
Ersin Erdem, şairin evine ailesinden izin alarak gittiğinde gördüklerini,
vefatı üzerine hazırlanan Onaltıkırkbeş’in 40. sayısında şöyle dile
getirir:
“Ailesinin
izniyle uğrayabildiğim evinde hala Metin Güven; koltuğu, hiç ayrılmadığı
yeleği, kapıyı açan otomat’ın düğmesi, televizyonun uzaktan kumanda aracı,
kitaplar, yakın gözlüğü, bozuk para kutusu, masanın gözlerindeki ilaçlar,
kediler, kediler… Meraklı gözlerle bakan ve geceleri (Komşuların söylediğine
göre) ağlayan kediler.” (Engüdar, 2010b:
28)
Bugüne dek nice
şiirleri, kitapları, kedileri, ölümleri gören bu ev şairin vefatı sonrası
yıkılmış önce otopark yapılmış, ardından iki katlı bir binaya dönüşmüştür.
Halilbey Adası, 2018 yılında 2/3’ü 520 milyon liraya satılığa çıkarılmıştır.
Edebi Kişiliği ve Eserleri
Metin Güven;
öğretmen, şair ve dergici kimlikleriyle çok yönlü bir kişiliktir. İlk
şiirinin yayımlandığı 1968 yılının Şubat ayından, vefat ettiği 2010 yılının
Ağustos ayına dek şiir yazmıştır. Yaşamının merkezini şiirin oluşturduğu
Güven’in düz yazıları: Deneme, eleştiri, siyasi-sosyal ve şiirin yönünü
ortaya koyanlar olarak sayılabilir. Güven’in düz yazılarını topladığı bir
kitabı yoktur. Bu yazıları çeşitli dergilerde kalmıştır. Bir araya
getirilmeyi beklemekte olan, bir kitap hacminde, düz yazısı bulunmaktadır.
Metin Güven 1981-2008 arasında toplamda on üç şiir kitabı yayımlamış24
ve bir
kitabı hazır olmasına rağmen yayımlanamamıştır. Bu açıdan Metin Güven’in
eserlerini yalnızca edebî eserler başlığı altında değerlendirmek mümkündür.
24 Güven,
şiir kitaplarını iki ciltte toplamak istemiştir ancak buna ömrü yetmemiştir.
Bunlardan biri “Kedi Kılından Hırka” diğeri “Kedi Çobanı”
ismini taşıyacaktır. Bu isimlerden biri olan Kedi Kılından Hırka aynı
zamanda şairin şiirlerinden birinin adıdır. Şiir için bk. Güven,
Metin (2001). Unutmak İyidir, İstanbul: Yön Yayıncılık.
Edebi Eserleri
Telif Eserler
1. Ömrüm Geçen Bir Sağnak Gibi
Metin Güven’in
ilk şiir kitabıdır. Ankara’da Ahmet Say tarafından yönetilen Türkiye
Yazıları yayınlarının şiir dizisinin on altıncı kitabı olarak 1981 yılının
Kasım ayında yayımlanmıştır. ( Kitap Ahmet Say tarafından basıma
hazırlanmıştır.) Yirmi altı şiirin yer aldığı kitapta, şiirlerin yazılma
tarihlerine bakılınca, 1980 yılından dokuz şiirin; 1981 yılından sekiz
şiirin yer aldığı görülmektedir. Bu şiirlerden bir kısmıysa çeşitli
dergilerde yayımlanan şiirleridir. Kitabın adı önce Militan olarak
düşünülmüş ancak 12 Eylül döneminin hemen ertesinde basıldığı için yayınevi
tarafından ismi değiştirilmiştir (Dara, 1993: 5-7). Kitap “Celal için”
ithafıyla başlamıştır. Kitabın ithaf edildiği Celal Canpolat, Feridun
Orhunbilge’nin aktardığına göre bir öğretmendir ve 12 Eylül’ün karanlık
günlerinde öldürülmüştür (Orhunbilge, 2010: 23).
Kitap
yayımlandıktan bir süre sonra Ahmet Özer, Kıyı dergisinde bu kitapla
ilgili birtakım değerlendirmelerde bulunmuştur. Ahmet Özer kitap hakkında
şunları söylemiştir:
“26
şiirin yer aldığı kitabını, acılı yılların acıyla alıp götürdüğü çok sevdiği
bir dostuna armağan etmiş. Bir yerde şiirlerini de bu acılı yılların insanı
kuşatan, bütün güzellikleri yağma eden, ölümleri gündemden hiç çıkarmayan
zamanların içinden süzüp getirmiş(…) Kimi dizelerini yoğun bir şiirsellikle
besleyen şairin, kimilerinin bütünüyle sonuca varmak için koştuğunu görürüz.
Onda dizelerin tek tek etkili olmasından çok, bütünüyle verilmek istenilen
anlamın önemi ağır basar. ‘Gözlerin anlatmakla bitmiyor’ uzun bir şiiridir
kitabın. Doğanın yırtıcı kuşları, uysal ve çalışkan yaratıkları, karanlık
geceleri, gölleri, rüzgârları, berrak gökyüzü, kabaran nehirleri, cehennem
uğultuları birer malzeme olarak kullanılarak ‘içerde’ olana seslenilir.
Umutsuz geçen günler içinde, zaman zaman sorularla karşılar ‘kahraman’ını.
Hayatın, nerede olursa olsun hâkimiyetini sürdürdüğünü vurgulayarak,
seslendiği gözlerin, bir yerde ‘hayat’ olduğunu belirtir. Şiirlerinde,
çocukları, hayatın tazeliğini sunan birer simge olarak kullanan Metin Güven,
bir yandan onlardan yana yüreğini koyarken, diğer yandan da onların
yaşanılan hayatın içinde, nice olumsuzlukların tuzakların arasından geçmekte
olduğunu vurgular.” (Özer, 2010: 14)
Metin Güven,
2002 yılında Şaban Akbaba’ya verdiği bir röportajda kitaba ismini veren
şiirin Haluk Çetin tarafından bestelendiğini ve bir albümde kendine yer
bulacağını dile getirmiştir. Bahsedilen albüm 2017 yılında Yürüdüm Sana
Doğru ismiyle çıkarılmıştır.
2. Güvercin Yüreğinde Gül Renkli Çocuklar
Metin Güven’in
ikinci şiir kitabıdır. 1984 yılında Ankara’da Ulus’ta yer alan Ayko
yayınlarının, sanat ve kültür dizisinin sekizinci kitabı olarak
yayımlanmıştır. Altmış dört sayfadan oluşan kitapta kırk yedi şiir yer alır.
Bu şiirlerden bazıları çeşitli dergilerde yayımlanan şiirleridir. Kitapta
1982 yılında yazdığı otuz iki şiir mevcuttur. Diğer şiirler ise ilk kitabına
dâhil etmediği ama çeşitli dergilerde yayımlanmış şiirlerinin bazılarından
oluşmaktadır.
3. Lâl Olsun Ölsün
Metin Güven’in
üçüncü şiir kitabıdır. 1986 yılının Nisan ayında Süreç yayınlarının yirmi
altıncı ve bu yayınevinin felsefe ve sanat dizisinin sekizinci kitabı olarak
yayımlanır. İçindekiler kısmının yer almadığı kitap altmış dört sayfadan
oluşur ve kitapta toplamda elli altı şiir yer almaktadır.
4. Dala Yakın Yaprağa Uzak
Güven’in
dördüncü şiir kitabıdır. Otuz yedi şiirin yer aldığı kırk sekiz sayfalık bu
kitap 1990 yılının Ağustos ayında Dia yayınları tarafından yayımlanır.
Şiirlerin yazılma tarihlerine bakıldığında: 1970, 1972, 1973, 1976, 1980,
1985 ve 1990 yılından bir; 1974, 1978, 1987 ve 1989 yılından iki; 1977,1982
ve 1984 yılından üç; 1986 ve 1988 yılından dört; 1983 yılından beş şiirin
olduğu kitapta toplandığı görülmektedir.
Salâh Birsel,
kendine özgü diliyle 8 Ekim 1990 tarihli denemesinde, Metin Güven ve onun
Dala Yakın Yaprağa Uzak isimli kitabı hakkında birtakım
değerlendirmelerde bulunur:
“Dala
Yakın Yaprağa Uzak. Metin Güven’in dördüncü şiir kitabı. Daha doğrusu 20
yıllık yaşam serüveninden bir kesit, bir güldeste.(…) Yaşam yaşandıkça yaşam
olur. Anlaşılan, Güven de yılların tahtaravallisinde piştikçe pişmiş.
Kimsenin tetiğini bozmadığını, kimsenin olmayacak işlere gönül
koşturmadığını, kimsenin beyinlerini soğukluk üzerine olmaktan
sıyıramadığını, kimsenin dili fır fır dışarda koşmadığını zamanla görmüş.(…)
Güven’in ilkin şiirlerini düzyazıya yönelttiğini sandım. Yoksa, çok sözcüğe
değil, tek sözcüğe gidiyor. Hele son şiirlerinde dizeler teklerden kesilmiş.
Sanki yaşam da tek çizgiye indirgenmiş.”
(Birsel, 2013: 84-85)
Salâh Birsel’in
üzerinde değerlendirmelere gittiği bu kitap, 1991 yılında, Ordu Sanat Evi
tarafından verilen, Vedat Güler Şiir Ödülü’ne layık görülmüştür.
5. Mavi Filinta
Metin Güven’in
1981 yılında Türkiye Yazıları yayınları arasından çıkan ilk şiir kitabı
Ömrüm Geçen Bir Sağnak Gibi, 1990 yılının Eylül ayında Ulusal Kültür
yayınları tarafından ikinci kez basılır. Bu ikinci baskıda Mavi Filinta
ismini alan kitap herhangi bir içerik değişikliğine uğramaz ancak
Mustafa Durak, Metin Güven’in şiirini eleştirdiği bir yazısında, Metin
Güven’den öğrendiği kadarıyla bu kitabın korsan baskı olduğunu dile getirir
(Durak, 1999: 225). Kitabın isim değişikliğine uğramasının sebebini yayınevi
kitabın girişinde şöyle açıklar:
“Türkiye
Yazıları’nda Ahmet Say ustanın Ömrüm Geçen Bir Sağnak Gibi adıyla
yayınladığı bu kitabın 2. basımını yeniden hazırlarken 80’li günlerin sıcak
ortamında yüreklerde yaşanan daralmayı hakkıyla biçimlendirdiğine inanarak
toprağın tüm gizine sığınan duyusal ya da biçimsel gerçekleri de eşelediğini
düşünerek Mavi Filinta dedik… Çıkıverecekmiş gibi bir gün gömülerin
karanlığından.” ( Güven, 1990: 4)
6. Eşkiya Bir Kartal Sureti
Metin Güven’in
1984 yılında Ayko yayınları tarafından yayımlanan ikinci şiir kitabı
Güvercin Yüreğinde Gül Renkli Çocuklar, ikinci baskısında Eşkiya Bir
Kartal Sureti ismini alarak 1991 yılında Ulusal Kültür yayınları
tarafından yayımlanmıştır. Bu kitap ismi dışında herhangi bir içerik
değişikliğine uğramamıştır.
7. Yarasa Karnında Aşk
Metin Güven’in
beşinci şiir kitabıdır. 1992 yılında Ulusal Kültür yayınları tarafından
yayımlanmıştır. Altmış dört sayfalık bu kitapta toplamda elli dört şiir yer
almaktadır. 1968 yılının Şubat ayında Soyut dergisinde yayımlanan
Bilmiyorum Bir Adam isimli ilk şiirini de bu kitaba eklemiştir.
Yarasa Karnında
Aşk
herhangi bir değişikliğe uğramadan 1994 yılının Temmuz ayında Prospero
yayınları tarafından ikinci baskısını yapmıştır. Prospero yayınları
tarafından yapılan bu ikinci baskıda kitap altmış bir sayfa olmuştur.
8. Suları Unutan Gölge
Metin Güven’in altıncı şiir kitabı Suları Unutan Gölge 1992 yılının
Ekim ayında Gölge yayınları tarafından yayımlanmıştır. Kitap toplamda 1100
adet basılmış, tümü numaralandırılmış ve 100 adedi yazar ve yayınevi için
ayrılarak satış dışı tutulmuştur. Altmış iki sayfalık bu kitapta toplamda
elli beş şiir yer almaktadır.
9. Ten ve Gül
Metin Güven’in
yedinci şiir kitabı olan Ten ve Gül 1994 yılının Ekim ayında Prospero
yayınları tarafından yayımlanmıştır. Kitap, Ten İzleri ve Gül Lekeleri
isminde iki bölüme ayrılmıştır. Yetmiş iki sayfalık kitabın ilk bölümünde
otuz üç; ikinci bölümünde yirmi beş ve toplamda elli sekiz şiir yer
almaktadır.
10. Gece Müziği
Metin Güven’in
sekizinci şiir kitabıdır. 1997 yılının Ocak ayında Suteni yayınlarının şiir
dizisinin 30. kitabı olarak yayımlanmıştır. Elli dört sayfalık bu kitapta
toplamda kırk şiir yer almaktadır. Kitap René Char’dan bir alıntıyla başlar.
Serap Gökalp çizimleriyle kitaba katkıda bulunmuştur.
11. Aşk Bitti Akşam Sürüyor
Metin Güven’in
dokuzuncu şiir kitabıdır. 1997 yılının Mart ayında Prospero yayınları
tarafından yayımlanmıştır. Elli beş sayfalık kitapta toplamda kırk şiir yer
almaktadır. Serap Gökalp, ikinci kez Metin Güven’in şiir kitabı için
çizimleriyle kitaba katkıda bulunmuştur.
12. Geriye Söz Kalır
Metin Güven’in
onuncu şiir kitabıdır. Hera yayınlarının şiir dizisinin sekizinci kitabı
olarak, 1997 yılının Temmuz ayında yayımlanmıştır. Metin Güven bu kitabın
telif gelirini Türkiye Hayvanları Koruma Derneği’ne bırakmıştır.
Altmış dört
sayfadan oluşan kitap, Gül Yok Artık ve Kimseler Bakmıyor Kendine isimli iki
bölümden oluşmaktadır. Kitabın ilk bölümünde yirmi üç; ikinci bölümünde
yirmi sekiz toplamda elli bir şiir yer almaktadır.
13. Yaz Biliyor Her Şeyi
Metin Güven’in
on birinci şiir kitabı olan Yaz Biliyor Her Şeyi 1998 yılının Ekim
ayında Suteni yayınlarının şiir dizisinin 45. kitabı olarak yayımlanmıştır.
Elli altı sayfadan oluşan kitapta toplamda kırk yedi şiir yer almaktadır.
14. Unutmak İyidir
Şairin on ikinci
şiir kitabıdır. 2001 yılının Şubat ayında Yön yayınlarının genel sırası
içinde 126; şiir dizisi içinde 56; şiir özel dizisi içinde 11. kitap olarak
yayımlanmıştır. Yetmiş dokuz sayfalık bu kitap Avdik ve At Mezarlığı isminde
iki bölüme ayrılmıştır. Kitabın ilk bölümünde elli beş; ikinci bölümünde on
iki toplamda altmış yedi şiir yer almaktadır.
15. Kanda Yaşıyoruz, Kanda Öleceğiz… Ne Güzel!
Metin Güven’in
on üçüncü şiir kitabıdır. Onaltıkırkbeş Dergisi’nin 15 Ocak 2010
tarihli 34.sayısının, üçüncü sayfasının en alt köşesinde yer alan bir habere
göre bu kitap, Kanda Yaşıyoruz, Kanda Öleceğiz. Ne Güzel! ismini
taşımaktadır. Bu kitabın bir Cesare Pavese uyarlaması olduğu ve yakında
Kibele yayıncılıktan çıkacağı da yine aynı haberde verilmiştir. Ancak kitap
yayımlanmamış ve şairin vefatı sonrası kayıplara karışmıştır.
Kitap yetmiş üç
sayfadan oluşmaktadır. Cesare Pavese’nin Leuko ile Söyleşiler isimli
kitabında yer alan yirmi yedi söyleşi için yazılmış yirmi yedi şiirden
oluşur. Her şiirin başında Cesare Pavese’den doğrudan alıntılanmış mitolojik
hikâyeler mevcuttur. Kitap, “Cesare Pavese’nin Değerli Anısına”
ithafıyla başlar. Şiirlerin altında yer alan tarihlere bakıldığında kitabın
yazımına 14 Ekim 2005’de başlandığı ve 29 Ekim 2005’de bitirildiği
anlaşılmaktadır.
16. Kedi Uykuları
Metin Güven’in on dördüncü şiir kitabıdır. Kibele yayınları tarafından 2008
yılının Ocak ayında yayımlanan kitap bu yayınevinin şiir dizisinin ilk
kitabıdır. Kedi Uykuları, doksan üç sayfadır ve kitapta toplamda
yetmiş iki şiir yer almaktadır. Kedi Uykuları, “Yeryüzünün bütün
kedilerine ve Eşber’e sevgiyle, hürmetle.” (Güven, 2008b: 5) ithafıyla
başlar. Kitap Düşler Bitti, Tarihi Ciddiye Almalıyız ve Sardunya; Yönelişler
ve Yaseminler Arasında isimli üç bölümden oluşur. İlk bölümde otuz beş;
ikinci bölümde otuz altı; üçüncü bölümde bir şiir yer almaktadır.
SONUÇ VE
DEĞERLENDİRME
Metin Güven’in 1980 yılında bir yıl
süreyle hapiste kaldığı, Elmas ve Dantel ismiyle yayımlanan bir
kitabının olduğu gibi sanatçıdan bahseden pek çok kaynakta yer alan mevcut
yanlış bilgilerin düzeltildiği bu çalışmada sanatçının biyografisi
hakkındaki bilgiler Bursa’nın tarihsel düzlemi çerçevesinde kronolojik
olarak ortaya konmuştur.
Metin Güven, şiir yazarak geçirdiği
42 yıllık süreçte sanatını sürekli olarak dönüşüme uğratmanın peşinden
gitmiştir. Onun şiir hayatını, 1- Toplumcu-Marksist tesir altında yazdıkları
(1968-1986); 2- Bireysel duyguların tesiri altında yazdıkları (1986-2001) ve
3- Olgunluk döneminde yazdıkları (2001-2010) olarak üç döneme ayırmak
mümkündür.
Metin Güven’in şiirlerini
yayımlamaya başladığı süreçte siyasal ve sosyal çalkantıların oluşu, şairin
bu dönemde insanî olanın sindirilmek isteyişini görmesine zemin hazırlamış
ve şair bu dönemde Toplumcu-Marksist düzlemde eser vermiştir. Şairin politik
söyleme dayanan, ideolojik perspektifteki bu dönem şiirinde sesinin gür,
adeta slogan edasında, olduğu görülür ve sanatçı bu dönemde yazdıkları
dolayısıyla toplumcu şair olarak anılmaktan kendini sakınamamıştır.
Sanatçı, olgunluk dönemi olarak
addedilecek 2001 sonrasındaki şiirlerine kadar toplumsal temadan başka, aşk,
kedi, nostalji ve biyografi ile ölüm, umut gibi temaların işlendiği eserler
meydana getirmiştir. Onun 2001 sonrası dönemde yazdıklarına bakıldığında hem
duygu hem tema bakımından şiirinde zirveye ulaştığı görülür. Güven’in
vefatına kadar geçen dokuz yıllık süreçte onun şiirine (Şair, bu dokuz yılda
üç şiir kitabı hazırlamış ve 39 sayı dergi yayımlamıştır.) lirizmin hâkim
olduğu, şiirden uzaklaşarak yaşamın karmaşası karşısında insanın ve
insanlığın durumunu sorgulayarak hayat karşısında ölümü, hayal kırıklığı ve
yalnızlık gibi duyguları bir sorgulamaya tabii tuttuğu, eserlerini de bu
düzlemde oluşturduğu izlenir.
Şiirini, ilki 1986 yılında ikincisi
2001 yılında olmak üzere, iki kez dönüşüme uğratan Metin Güven’i, yalnızca
Toplumcu-Marksist bir şair olarak gündeme getirmek ya da herhangi bir
tasnife oturtmak hem şaire hem Türk şiirine haksızlık olacaktır. Şair önce
1940 ve 1960 Kuşağının şairlerinden etkilenerek Toplumcu-Marksist anlayışla
eserlerini meydana getirmiş, ardından çeşitli denemelerle sanatını icra
etmiştir. Ayrıca
sanatçının Türk
şiir hayatı içerisinde önemli olarak anılan isimlerle kurduğu dostluklar
onun nitelikli bir şair olarak anılması gerektiğinin de bir başka delilidir.
Metin Güven’in
poetika sahibi bir şair olması, onun şairliğini önemli kılan etmenlerden
biridir. Şairin özellikle
Akatalpa ve Onaltıkırkbeş
dergilerinde; Metin Güven, Önder Adalı ve Goncagül Gürtunca imzasını taşıyan
yazılarının tahlil edilmesiyle sanatçının şiir ve sanat anlayışını bir
zemine oturtması, onun poetika sahibi bir şair olarak anılmasına zemin
oluşturmuştur. Şiiri, hayata müdahale edebilmenin aracı sayan, onu denge ve
direnmenin unsurlarından biri olarak gören Metin Güven, şiir hakkında özgün
kanaatlere sahiptir. O, poetika sahibi bir şair olarak, şiir ve şair
hakkında olumlu ya da olumsuz genel tanımlar yapmış; şairin biçim
karşısındaki tavrıyla biçim ögelerinin şiirdeki işlevine dair görüşlerini
bildirmiş; şiir dilinin nasıl olması gerektiğini ifade etmiş; şiirde anlam,
tema gibi konularla şairin okuyucu ve eleştirmen hakkındaki tavrı ve
bunların şiir karşısındaki tutumuna dair düşünmüştür.
Bugüne kadar hakkında kapsamlı bir çalışma ortaya konmamış Metin Güven’in
münzevi bir yaşamı tercih etmesi onun hayatı, sanatı ve eserlerinin gölgede
kalarak incelenmeyişine sebep olmuştur. Bu çalışmada şiiri ve şairliğinin
gün yüzüne taşınmasıyla unutulması engellenmek istenen Metin Güven hakkında
kapsamlı bilgiler verilmiş ve sanatçının Türk şiiri içerisindeki yeri
belirlenmeye gayret edilmiştir.
KAYNAKLAR
ADALI Önder,
“Metin Güvenle Şiir ve Kaynakları Üzerine”, Kıyı, S. 58, 1993, ss.
22-23.
ADALI Önder,
“Şiir dili, şiirin dili”. Onaltıkırkbeş, S. 10, 2007a, ss. 16.
ADALI Önder,
“Şiirde İzlek Ne Kadar Önemli?”. Onaltıkırkbeş, S. 13, 2007b, ss. 16.
ADALI Önder,
“Kimlere “Şair” Denebilir?”. Onaltıkırkbeş, S. 21, 2008a, ss. 16.
ADALI Önder,
“Şiir Nasıl Okunmalı?”. Onaltıkırkbeş, S. 22, 2008b, ss. 16.
ADALI Önder,
“Üst Gerçekçi Şiire Nasıl Bakmalıyız?”, Onaltıkırkbeş, S. 23, 2008c,
ss. 16.
ADALI Önder,
“İmge, Biraz da Çağrışım Değil Midir?”, Onaltıkırkbeş, S. 24, 2008d,
ss. 16.
ADALI Önder,
“Büyük Şiiri, Büyük Şairler Yazar!”, Onaltıkırkbeş, S. 28, 2009a, ss.
16.
ADALI Önder,
“Şiirin Hikayesi”. Onaltıkırbeş, S. 30, 2009b, ss. 16.
ADALI Önder,
“Düşüncenin Şiiri, Şiirin Düşüncesi!”, Onaltıkırkbeş, S. 31, 2009c,
ss. 16.
ADALI Önder,
“Şiirin Sınırları Var Mıdır?”, Onaltıkırkbeş, S. 38. 2010a, ss. 16.
ADALI Önder,
“Şiirde Ulusallık ve Evrensellik Sorunu”, Onaltıkırkbeş, S. 39,
2010b, ss. 16.
AKBABA Şaban,
“Metin Güven’le Şiir ve Şair”, Yıldırımdan Yansımalar, S. 3, 2002,
[https://muhaz.org/orneklerle.html?page=9 Erişim tarihi: 17.01.2021].
AKSAN Doğan,
Şiir Dili ve Türk Şiir Dili (Dilbilim Açısından Bakış), 7. b., Ankara:
Bilgi Yayınevi (2013).
AKTAŞ Hasan,
“Klasik ve Modern Türk Şiirinde Anne ve Çocuk İmgesi”, İdil Dergisi,
1, S. 4, 2012, ss. 126-144.
AKTULUM Kubilay,
Metinlerarası İlişkiler, 1. b., Ankara: Kanguru Yayınları, 2014.
AKKILIÇ Yılmaz,
Bursa Ansiklopedisi, 1. b., Bursa: Burdef Yayınları, 2002.
ALTINKAYNAK
Hikmet, Türk Edebiyatında Yazarlar ve Şairler Sözlüğü, 1. b.,
İstanbul: Can Yayınları, 2017.
ASİLTÜRK Baki,
Türk Şiirinde 1980 Kuşağı, 1. b., İstanbul: Yapı Kredi Yayınları,
2013.
ATLANSOY Kadir,
Bursa Şairleri Bursa Vefeyatnamelerindeki Şairlerin Biyografileri, 1.
b., Bursa: Asa Kitabevi, 1998.
AY Arif,
“İkibuçuk Darbe Arası Türk Şiiri: 1960-1980”, Hece, S. 53/54/55,
2001, ss. 109-110.
AYDEMİR Mustafa,
“Tanzimat Dönemi Türk Şiirinde Ölüm Algısı”, Turkish Studies, S. 8/4,
2013, ss. 233-253.
AYSOY Samuel,
“Değişik Milletler Tarihinde Kedi”, 1954
[https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12575/56994 Erişim Tarihi:
18.12.2020].
AYVAZOĞLU Beşir,
Saatler, Ruhlar ve Kediler, 2. b., İstanbul: Kapı Yayınları, 2017.
BAL Yusuf,
Soyut Dergisinin 37-107. Sayılarının Sistematik İndeksi, (Yüksek Lisans
Tezi), Kırklareli: Kırklareli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013.
BİRSEL Salâh,
Nezleli Karga, 1. b., İstanbul: Sel Yayıncılık, 2013.
BİLGİÇ Şükrü,
“Yeniden Bursa’da Olmak”, Onaltıkırkbeş, S. 27, 2010, ss. 12-13.
CANBERK Eray,
““1940 Kuşağı” Şiiri ve Günümüz Şiirine Etkileri”, Hece, S. 53/54/55.
2001, ss. 102-108.
ÇETİNDAĞ Mete,
Soyut Dergisinin Sistematik İndeksi 1-72. Sayılar, (Yüksek Lisans
Tezi), Kırklareli: Kırklareli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017.
ÇETİN Nurullah,
“Türk Şiirinde Anlam Sorunu”, Hece, S. 53/54/55, 2001, ss. 247-162.
ÇETİN Nurullah,
Şiir Çözümleme Yöntemi, 13. b., Ankara: Akçağ Yayınları, 2015.
DARA Ramis,
Düş Kazıları: Bursa Yazıları, 1. b., Bursa: Uludağ Üniversitesi
Yayınları, 2001a.
DARA Ramis,
Bursa’nın Ufak Tefek Taşları, 1. b., Bursa: Uludağ Üniversitesi
Yayınları, 2001b.
DAŞDEMİR Özkan,
“Tarih’ten Mesnevi’ye Bir Koşuklaştırma Örneği: Âşık Molla Rahim’in Manzum
Hazret-i Yusuf Kıssası”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim
Dergisi, S. 3/1, 2014, ss. 293- 305.
DEMİRCİ Nuri,
“İzdüşüm XX”. Elizedebiyat, S. 22, 2010, ss. 30-31.
DOĞAN Mehmet H.,
“Türk Şiirinde II. Yeni Dönemeci”, Hece, S. 53/54/55, 2001, ss.
93-101.
DOĞAN Mehmet H.,
Şiir Yıllığı 2004, 1. b., İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2004.
DURAK Mustafa,
“Aşk Şairi: Metin Güven Şiiri”, Uludağ’ın Etekleri Gümüşten 4. Bursa
Edebiyat Günleri haz. Ramis Dara, 1. b., Bursa: Bursa Kültür Sanat ve
Turizm Vakfı Yayınları, 1999, ss. 224-250.
DURUKAN Şaziye,
Cumhuriyet Dönemi (1920-1950) Türk Şiirinde Ayna, (Doktora Tezi),
Manisa: Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017.
EAGLETON Terry,
Şiir Nasıl Okunur?, 1. b., İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2015.
ECO Umberto,
Tez Nasıl Yazılır? çev. Betül Parlak, 5. b., İstanbul: Can Yayınları,
2019.
ENGÜDAR Zühtü,
“Metin Güven’in Adını Yaşatarak Yola Devam”, Onaltıkırkbeş, S. 39,
2010a, ss. 15.
ENGÜDAR Zühtü,
““Zampok Eyin Pi”*”, Onaltıkırkbeş, S. 40, 2010b, ss. 16.
ERHAT Azra,
Mitoloji Sözlüğü, 26. b., İstanbul: Remzi Kitabevi, 2015.
EROĞLU Ebubekir,
Modern Türk Şiirinin Doğası, 2. b., İstanbul: Yapı Kredi Yayınları,
2005.
ERTAŞ Mehmet
Akif, “Hasletin Soykütüğünü Şiire Dönüştürmek”, Onaltıkırkbeş, S. 40,
2010, ss. 8-9.
EVREN Kerim,
“Metin Güven”, Onaltıkırkbeş, S. 40, 2010, ss. 2.
GEZGİN Deniz,
Hayvan Mitosları, 4. b., İstanbul: Sel Yayıncılık, 2014.
GONCAGÜL
Gürtunca, “Dil, sözcükler ve sessizliğin büyüsü!”, Onaltıkırkbeş, S.
7, 2006, ss. 16.
GÜNGÖR Bilgin,
“Modernist-Toplumcu Türk Şiiri”, Mecmua Uluslararası Sosyal Bilimler
Dergisi, S. 7, 2019, ss. 1-19.
GÜVEN Metin,
“Bilmiyorum Bir Adam”, Soyut, S. 21, 1968, ss. 21.
GÜVEN Metin,
“Ölüme Türküyle Gidilir”, Yeni Dönem, S. 2, 1974, ss. 33.
190
GÜVEN Metin,
“Komün Geliyor”, Somut, S. 7, 1979, ss. 7.
GÜVEN Metin,
Ömrüm Geçen Bir Sağnak Gibi, 1. b., Ankara: Türkiye Yazıları Yayınları,
1981.
GÜVEN Metin,
Güvercin Yüreğinde Gül Renkli Çocuklar, 1. b., Ankara: Ayko Yayınları,
1984a.
GÜVEN Metin,
“Şiirde İçerik Sorunu ve Biçem Olayı”, Yarın, S. 36, 1984b, ss. 29.
GÜVEN Metin,
Lâl Olsun Ölsün, 1. b., İstanbul: Süreç Yayıncılık, 1986.
GÜVEN Metin,
Mavi Filinta, 1. b., İstanbul: Ulusal Kültür Yayınları, 1990a.
GÜVEN Metin,
Dala Yakın Yaprağa Uzak, 1. b., Ankara: Dia Yayıncılık, 1990b.
GÜVEN Metin,
Eşkiya Bir Kartal Sureti, 1. b., İstanbul: Ulusal Kültür Yayınları,
1991.
GÜVEN Metin,
Yarasa Karnında Aşk, 1. b., İstanbul: Ulusal Kültür Yayınları, 1992.
GÜVEN Metin,
Suları Unutan Gölge, 1. b., İstanbul: Gölge Yayınları, 1992.
GÜVEN Metin,
Yarasa Karnında Aşk, 2. b., Ankara: Prospero Yayınları, 1994a.
GÜVEN Metin,
Ten ve Gül, 1. b., Ankara: Prospero Yayınları, 1994b.
GÜVEN Metin,
Gece Müziği, 1. b., Ankara: Suteni Yayıncılık, 1997a.
GÜVEN Metin,
Aşk Bitti Akşam Sürüyor, 1. b., Ankara: Prospero Yayınları, 1997b.
GÜVEN Metin,
Geriye Söz Kalır, 1. b., İstanbul: Hera Şiir Kitaplığı, 1997c.
GÜVEN Metin,
Yaz Biliyor Her Şeyi, 1. b., Ankara: Suteni Yayıncılık, 1998.
GÜVEN Metin,
Unutmak İyidir, 1. b., İstanbul: Yön Yayıncılık, 2001a.
GÜVEN Metin,
“Nesnel Gerçek, Metinsel Gerçek ve Kendime Dair” Akatalpa, S. 15,
2001b, ss. 7.
GÜVEN Metin,
“Ben, Sen, Öteki…”, Akatalpa, S. 20, 2001c, ss. 4.
GÜVEN Metin,
“Şiirde Temel Yapı ve Anlam”, Akatalpa, S. 40, 2003a, ss. 6-7.
GÜVEN Metin,
“Şiirde Anlam ve Ötesi”, Akatalpa, S. 43, 2003b, ss. 2.
GÜVEN Metin,
“Dil, Anlam ve İmge”, Akatalpa, S. 44, 2003c, ss. 4-5.
GÜVEN Metin,
“Dil, Anlam, Sözcükler…”, Akatalpa, S. 46, 2003d, ss. 4-5.
191
GÜVEN Metin,
“Şiir Yeniden Mi Yaratır Hayatı?”, Akatalpa, S. 71, 2005a, ss. 7-8.
GÜVEN Metin,
Kanda Yaşıyoruz, Kanda Öleceğiz. Ne Güzel!, y.y.
GÜVEN Metin,
“Manifesto”, Onaltıkırkbeş, S. 1, 2006a, ss. 1.
GÜVEN Metin,
“Şair; Kendisine Bile Arkası Dönük Oturan İnsandır.”, Onaltıkırkbeş,
S. 1, 2006b, ss. 9.
GÜVEN Metin,
“Kirpik”, Onaltıkırkbeş, Mart, S. 2, 2006c, ss. 11.
GÜVEN Metin,
““İnsan Düşlerken Tanrıdır, Düşünürken Dilenci””, Onaltıkırkbeş, S.
3, 2006d, ss. 1.
GÜVEN Metin,
“Bir Yaşama Biçimi Olarak Şiir”, Onaltıkırkbeş, S. 5, 2006e, ss. 14-
15.
GÜVEN Metin,
“Cehennemden geçerek cennete ulaşır şair!”, Onaltıkırkbeş. S. 10,
2007a, ss. 8-9.
GÜVEN Metin,
““Delinin Dili”ni Öğrenmeden Şair Olunmaz!”, Onaltıkırkbeş, S. 13,
2007b, ss. 1.
GÜVEN Metin,
“Doğanın Hürmetidir Şiir!”, Onaltıkırkbeş. S. 16, 2007c, ss. 1.
GÜVEN Metin,
“Kendimle Konuşmalar/Yorgun Bir İstiridye Gibi ‘1’”, Onaltıkırkbeş,
S. 21, 2008a, ss. 8-9.
GÜVEN Metin,
Kedi Uykuları, 1. b., İstanbul: Kibele Yayınları, 2008b.
GÜVEN Metin,
“Şimdi Dersimiz Ne?”, Onaltıkırkbeş, S. 22, 2008c, ss. 1.
GÜVEN Metin,
“Dil, Cehalet ve Edebiyat!”, Onaltıkırkbeş, S. 24, 2008d, ss. 1.
GÜVEN Metin,
“Ölüm Bile Hayata Dahildir!”, Onaltıkırkbeş, S. 26, 2009a, ss. 1.
GÜVEN Metin,
“Dil, Zaman, Şiir ve Ekonomi”, Onaltıkırkbeş, S. 27, 2009b, ss. 1.
GÜVEN Metin,
“Kendimle Konuşmalar (5) Bahar, Yine Bahar!”, Onaltıkırkbeş, S. 29,
2009c, 15.
GÜVEN Metin,
“Şair Olmak, İnsan Olmak”, Onaltıkırkbeş, S. 30, 2009d, ss. 1.
GÜVEN Metin,
“Şair Hasta Mıdır?”, Onaltıkırkbeş, S. 32, 2009e, ss. 1.
GÜVEN Metin,
“Şiir Kuyudan Çıkar!”, Onaltıkırkbeş, S. 34, 2010a, ss.1.
192
GÜVEN Metin,
“Serinkanlı Kuşkunun Erdemi!”, Onaltıkırkbeş, S. 36, 2010b, ss. 1.
GÜVEN Metin,
“İnzivanın Göbeğindeki İğva!”, Onaltıkırkbeş, S. 37, 2010c, ss.1.
GÜVEN Metin,
“Bir Şiiri Anlamak!”, Onaltıkırkbeş, S. 38, 2010d, ss. 1.
GÜVEN Metin,
“Deli Ayten: Beni öpen ilk kadın”, Bursa’da Yaşam, Ağustos 2010e, ss.
182-183.
İNCE Özdemir,
Şiir ve Gerçeklik, 1. b., İstanbul: Broy Yayınları, 1985.
İNCİ Handan,
“Türk Edebiyatının Kedili Öyküleri”, Kitap-lık, S. 96, 2006, ss.
63-76.
KANDİNSKY
Wassily, Sanatta Ruhsallık Üzerine çev. Gülin Ekinci, 3. b.,
İstanbul: Altıkırkbeş Yayınları, 2013.
KARACA Alaattin,
İkinci Yeni Poetikası, 4. b., Ankara: Hece Yayınları, 2016.
KAYABAŞI Nahit,
“Kuşbakışı Bir Görünüm: Edebiyatımızda Bursa Bursa’da Edebiyat”. Bursa’da
Edebiyat Edebiyatta Bursa haz. Hayati Baki, 1. b., Ankara: Edebiyatçılar
Derneği Yayınları, 1996, ss. 17-34.
KAYABAŞI Nahit,
Cumhuriyetten Günümüze Bursa Şiirleri, 2. b., Bursa: Nilüfer
Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Yayınları, 2017.
KAYIRAN Yücel,
Şiirimin Çeyrek Yüzyılı Günümüz Türk Şiiri Üzerine Makaleler, 1. b.,
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2016.
KORKMAZ Ramazan
ve ÖZCAN Tarık, “Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri”. Yeni Türk Edebiyatı El
Kitabı (1839-2000). Editör Ramazan Korkmaz, 12. b., Ankara: Grafiker
Yayınları, 2018, ss. 237-327.
LUNAÇARKSKİ
Anatoli, Sosyalizm ve Edebiyat çev. Asım Bezirci, 1. b., İstanbul:
Yön Yayınları, 1993.
NARLI Mehmet,
Şiir ve Mekân, 2. b., Ankara: Akçağ Yayınları, 2014.
NECATİGİL
Behçet, Düzyazılar 1 Bile/Yazdı Yazılar, 1. b., İstanbul: Cem
Yayınevi, 1983.
NECATİGİL
Behçet, Mektuplar, 2. b., İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2012.
NECATİGİL
Behçet, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, 16. b., İstanbul: Varlık
Yayınları, 1995.
NECDET Ahmet,
“Eski Şiirimiz ve Bursa”. haz. Hayati Baki, 1. b., Ankara:
Edebiyatçılar Derneği Yayınları, 1996, ss. 42-56.
OKAY Orhan,
Poetika Dersleri, 5. b., İstanbul: Dergâh Yayınları, 2016.
ORHANOĞLU
Hayrettin, Sanat Eserinde İmgecilik ve Edip Cansever’in Şiirinde
Gerçeküstü İmgeler. (Yüksek Lisans Tezi). Erzurum: Atatürk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010.
ORHUNBİLGE
Feridun, “Selam Olsun Arkadaş’a Selam Olsun Dostları”, Onaltıkırkbeş,
S. 20, 2008, ss. 4-5.
ORHUNBİLGE
Feridun, “Anılarla Metin Güven”, Onaltıkırkbeş, S. 40, 2010, ss.
23-27.
ÖZEN Uğur Ozan,
Bursa Oda Tiyatrosu, 1. b., Bursa: Nilüfer Belediyesi Kültür ve
Sosyal İşler Müdürlüğü Yayınları, 2013.
ÖZER Ahmet, “Bir
Şair Ölmüş Diyeler…”, Onaltıkırkbeş, S. 40, 2010, ss. 13-16.
SAZYEK Hakan,
“Yeni Türk Edebiyatında Poetika Tarzlarına Bir Örnek: Manzum Ön Sözler”,
Hece, S. 53/54/55, 2001, ss. 331-341.
SOYÖZ Saffet,
Yangın Bela Kül, 1. b., Ankara: Prospero Yayınları, 1995.
TANPINAR Ahmet
Hamdi, On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, 29. b., İstanbul:
Dergâh Yayınları, 2018.
TODOROV Tzvetan,
Poetikaya Giriş, 4. b., İstanbul: Metis Yayınları, 2018.
TÜRKOĞLU Sadık,
Şiir Dilinde Renk Anlatımları Lamartine, Hugo, Rimbaud ve Verlaine.
Konya: Çizgi Kitabevi. (2015).
ÜREN İhsan,
“Dilden… Şiirden…”, Akatalpa, S. 44, 2003, ss. 6-7.
VELAY Serge,
René Char Yaşamı, Sanatı ve Şiirleri çev. Kenan Sarıalioğlu, 1. b.,
Ankara: Chiviyazıları Yayınları, 2014.
YAĞMURDERELİ
Eşber, “Çıkarken”, Yeni Eylem, S. 1, 1968, ss. 1.
YALÇIN Mehmet,
Şiirin Ortak Paydası I Şiirbilime Giriş, 3. b., İstanbul: İkaros
Yayınları, 2010.
YALÇIN Oğuz,
“Metin Güven”, Akatalpa, S. 130, 2010, ss. 6.
194
YENİSEY Fâzıl,
Bursa İçin Yazılan En Güzel Yazılar Antolojisi, 1.b., İstanbul:
Berksoy Basımevi, 1956.
WELLEK René ve
Warren Austin, Edebiyat Teorisi çev. Ö. Faruk Huyugüzel, 5. b.,
İstanbul: Dergâh Yayınları, 2019.
Mülakatlar
Bilgin Alanbey,
Mülakat: Melih Karagöz, Bursa,17 Aralık 2019.
Engin Ceyhan,
Mülakat: Melih Karagöz, Bursa, 5 Ocak 2020.
Eşber
Yağmurdereli, Mülakat: Melih Karagöz, İstanbul, 20 Aralık 2019.
Goncagül
Gürtunca, Mülakat: Melih Karagöz, Bursa, 20 Aralık 2020.
Kutay Yalınalp,
Mülakat: Melih Karagöz, Bursa, 13 Aralık 2019.
Muharrem Sönmez,
Mülakat: Melih Karagöz, Bursa, 30 Aralık 2018.
Nuri Demirci,
Mülakat: Melih Karagöz, Bursa, 13 Ekim 2019.
Osman Şahin, Mülakat: Melih Karagöz, Bursa, 20 Ocak 2020.
Tezin tam metni
https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/
sayfasında arama yapılarak bulunabilir
|