Kapalıçarşı Tarihi
|
|
|
Ekrem Hayri Peker
“1990 yılının Haziran ayında neredeyse 1500 yıldır
ipekçilik yapılan Bursa’da kozacılık bitti. Sonraki yıl, bir sonraki yıl
kimse koza üretimi için kimse kapıları çalmadı. Önce yaşlı dut ağaçları
yakılmak için kesilmeye başlandı. Sonra daha genç ağaçlar kesilmeye
başlandı. Oysa Bursa’da yetiştirilen, sonra Kayseri ve Hereke’de dokunan
ipek halılarımız dünya pazarlarında kapışılırdı. Binlerce insan bu işten
para kazanır, gelen döviz o yıllarda ekonomimize büyük katkı sağlardı. Koza
Birlik biraz katkı sağlasaydı bu felaket yaşanmaz, ipekçilik ülkemizde devam
ederdi.” Bu satırlar ipeğe
sevdalı değil, karasevdalı Yüksel Ünal’a ait. Yüksel Hanım 1936 yılında Emir Sultan semtinde doğmuş.
Çocukluğunda tanışmış ipekle. Anneannesi Romangal İpek Fabrikasında
ustaymış. Fabrikadan torununa kozalar, kelebekler getirirmiş. Kozaların
içindeki kelebeklerin kozayı delip, uçmasını seyredermiş. Kelebekleri çok
severmiş, onları yumurtlatırmış. İpek iplikleriyle oynarmış. Bu fabrika
19. yüzyılda Romangal ailesi tarafından kurulmuş ve bir dönem Fransız
Konsolosluğu olarak kullanılmış.
“O dönemin belli-başlı ipekçileri; Resulzadeler, Gaffarzadeler, Çıngıllı İsa
Dayı, Ahmet Şark,
Kolsuz Faik, İpekerler’di.”
Romangal İpek Fabrika’sını daha sonra “Kolsuz Yılmaz Faik İpek” (1896-1968)
satın almış. Birinci Dünya Savaşı’nda Galiçya Cephesinde subay olarak
çarpışan Faik Bey iki kolunu da kaybeder. Savaş sonrası Bursa’ya gelir ve
ticaretle uğraşır. Sanayiye atılan Faik Bey, 1946 yılında Bursa milletvekili
olur. Fabrikanın yanında bulunan, 1852 yılında yapılmış Fabrikayı Hümayun,
Romangal’ın kozaklığıymış.
Babaannesi Atatürk’le ilgili bir anısını anlatmış torununa. “Sabahın
alacakaranlığında çeşitli semtlerden gelen çoğu kadın işçiler Yeşilde
toplanıp, ellerinde fenerlerle karın içinde Muradiye’deki fabrikaya
yürürlermiş. Otobüs, servis yoktu o yıllarda.
Atatürk Bursa’ya yaptığı
ziyaretlerin birisinde fabrikaya gelmiş, işçileri yemekhaneye toplamış,
Yemekhaneye bir tahta koydurup, okuma-yazma bilip, bilmediklerini kontrol
etmiş. Sonra öğle saatlerindeki tatillerini sormuş, bir saat olduğunu
öğrendiğinde öğle tatillerinin bir buçuk saate çıkarılmasını istemiş, ayrıca
“Bu gençlere okuma-yazma öğreteceksiniz” demiş. Fabrika sahipleri bu isteğe
uymuşlar ve fabrikalarda okuma yazma kursları açılmış.
1936 yılında Yeşil Bursa’nın ruhani mahallesi Emir Sultan’da doğar.
Buhara’dan gelen Emir Sultan, padişaha damat olacak saygınlıktadır. Yıllar
sonra kader Yüksel Hanımı Özbekistan’a sürüklediğinde ilk işi Buhara’ya
gidip, Buhari Mahallesi'nde babasının evini ziyaret etmek olmuş. Emir
Sultan’ın babasının evi müze haline getirilmiş. Müze dönemin cumhurbaşkanı
Turgut Özal katkılarıyla yapılmış. Emir Sultan semtindeki Emir Buhari
İlkokuluna gider. Savaş yılları okuma sevdasını sona erdirir. Kız kardeşleri
ondan şanslıdır. Birisi Kız Teknik Öğretmen Okulunu bitirir. Diğeri
Bursa
Kız Lisesi’ni birincilikle bitirir, Hacettepe Üniversitesine gider ve
başarılı bir doktor olur. Onun üç oğlu da doktor olurlar.
Yüksel Hanım mahallesinden tanıdığı İpekçi Mustafa Ünal ile 1954 yılında
evlenir. Kocasının öldüğü 1985 yılına kadar ipek işini beraber yürütürler.
Ünal Ailesinin Karamazak mahallesindeki kurduğu ipek fabrikası 1948 yılında
faaliyete geçmiş. Babasının
Kapalıçarşı’da ayakkabı dükkânı varmış. 1958
yılında çıkan büyük yangında – Ciltçi Celil’in kalfasının sebep olduğu
söyleniyor-Kapalıçarşı yangınında bu dükkânları yandı. Aile Gemlik ilçesine
taşınır. Gemlik’te lise yoktur, ortaokulu bitiren kız kardeşlerini Yüksel
Hanım lisede okutur. Yangın ailesine ekonomik açıdan çok zarar vermiş.
Ünal ailesi 1954 yılında askeri Lise’nin altındaki Karamazak Mahallesi’nde
küçük bir ipek fabrikası kurarlar. Yüksel Hanım, aileden Mustafa Ünal ile
evlenerek ipek sevgisini başka boyuta taşır. İpek bundan sonra yaşamının
merkezi haline gelecektir. Yüksel
Hanım, Karamazak Mahallesi’ndeki filatür fabrikasında bulunurken, Mustafa
Bey Koza Hanı’ndaki yazıhanede dururmuş. Bu fabrikada kozadan iplik
çekerlerdi. (Karamazak mahallesinde oturan akrabalarıma gittiğimde fabrikaya
bakıp, geçerdim. O yıllarda içine girmek hiç aklıma gelmemişti)
Karamazak'taki fabrikadan görünüm
Eşi Mustafa Bey, Koza Handan koza alıp, ipek satar,
Yüksel Hanım da işçileri, üretimi takip eder, iplikler paketleyip, satışa
hazırlarmış. 1985 yılında eşini, kaybedene kadar ipek işini eşiyle birlikte
yürütmüşler. “Köylüler kozalarını
Koza Han getirirler. Tüccarların eksperleri üreticilerin arasında dolaşır,
ürünlerinin kalitesini kontrol ederlerdi. Üreticiler heyecanla alım-satımı
başlatacak gongun sesini beklerlerdi.
Eşini kaybettikten sonra, tüm zorluklara katlanarak, işi sürdürmüş. “İpek
söz konusu oldu mu, beni kimse durduramaz” diyordu. Fabrikanın üstündeki boş
arazi imara açılıp, apartmanlar blokları dikilince sıkıntı başlar. Kozalar
işlenirken(suda kaynarken) çıkan kokusu apartman sakinlerini rahatsız eder.
Şikâyetler başlar. Belediye yetkilileri gelip, fabrikayı taşımasını ya da
kapatmasını isterler. Yerleşimi az, suyu bol bir yer arar ve Merinos
Fabrikası’nın altında, bugünkü Çiftehavuzlar Mahallesi’nde bir yer bulur ve
işletmesini 1986 yılında buraya taşır. Üretime devam eder, ama koza üretimi
her geçen gün azalmaktadır. 40-45 gün gibi kısa bir sürede üreticilerine iyi
para kazandıran kozacılık, ülkeyi yönetenlerin aymazlığından dolayı
bitmekteydi. Yüksel Hanım ipek
işini yürütürken, yurdumuzda başbakan Turgut Özal Liberalizm rüzgârını
esmektedir. Çin’den ucuz ipek gelmeye başlamıştır. Ucuz ipeği gören, duyan
her tüccar, Çin’den kumaş getirmeye koşar. 1989 ve 90 yıllarında o kadar çok
ipekli kumaş gelir ki ipek kozası alıp, işleyen tüccar ve sanayiciler iflas
ederler. 1990 yılında açılan koza pazarına gelip, koza alacak tüccar ve
filatürcü kalmaz.1990 Haziran ayındaki son gong kozacılığı bitirmişti. Koza
alıp, iplik çekenler ya iflas etmiş, ya da sermayelerinin tükenmesiyle
alımdan çekilmişlerdi. Üç kilo
kozadan bir kilo iplik çıkar. 800 C derecedeki suda 5 dakika bekleyen
kozalar uç verir. Bu uçlar elle toplanır ve filatür makinesine verilir.
İplik çıkrıkla sarılır ve çile oluşturulur. Bir kozadan 1200-1400 metre
iplik çıkar. 40 iplikten 20 denye iplik oluşturur. Bu normal dokuma
ipliğidir. Halı ipliği için daha kalın iplik üretilir.
“İpliğin kalitesi kadar bükümüde çok önemlidir. En büyük müşterimiz ipek
halı ve kumaş dokuyan Kayseri’li tüccarlardı. Tüccarlar ipliği kontrol edip,
alırlardı. Bükümü 404 lakaplı Nihat Usta yaptı dediğimizde; ya öyle mi,
deyip,ipliği kontrol etmeden alıp, giderlerdi.”
Fabrikada çalışan Muradiye'li kadınlar
Bursa’nın tekrar dünyanın sayılı ipek üretim merkezlerinden olmasını isteyen
Yüksel Hanım, 2013 yılının Bursa İpek yılı ilan edilmesi üzerine Bursa’da
ipekçiliği geliştirmek için ipeğe gönül vermiş bir-kaç arkadaşıyla temasa
geçer. Günlerce oturup, nasıl bir yol izlemeleri gerektiği konusunda
konuşup, tartışırlar.Beraberce Bursa İpekçiliğini Geliştirme Derneği
BİG-DER’in kurulmasına örderlik eder. Dernek dönemin Bursa Valisi Şahabettin
Harput’tan destek görür. Bu dernek 2013 yılında Koza Han’da ilk etkinliğini
düzenler. 2013 yılı 17 Haziran
günü Koza Han girişi ve avlusunda KOZADAN KUMAŞA BURSA KOZA ve İPEK
FESTİVALİ düzenlenir Yüksel Hanım ve Oğlu Mehmet Ünal bu etkinliğin her
safhasında görev alır. Yüksel
Hanım Bursa’da imkanlarını zorlayarak oğlu Mehmet Bey’leipekçiliği
canlandırmaya çalışır. Bu amaçla geçmişte ipek fabrikalarının yoğun olduğu
Muradiye semtini araştırırlar. Çünkü burada kapanan ipek fabrikalarında
çalışmış, yaşı geçmişsede ruhunda ipek taşıyan kadınlar vardır.
Aramalar netice verir. Selim Paşa konağının altında; “Gavurun Bahçesi”nde
eski bir flatür fabrikasını kiralarlar. 1860 yılında Selim Paşa’nın
yaptırdığı filatür fabrikasını Fransızlar işletmiş. Bina eskiyince eskiyince
yıkılır ve yenisi yapılmış. Bina 1944 yılında Ekeryılmaz Ailesine geçmiş.
Fabrikanın Yüksel Hanım ve Oğlu Mehmet Bey tarafından açıldığını duyan ipek
sevdalısı kadınlar fabrikayı doldururlar. Mehmet Bey geliştirdiği makineleri
çabucak kurar ve fabrikayı devreye alır.
Annesi Yüksel Hanım, fabrikanın hemen altında bulunan evi kiralayıp, orada
yaşamaya başlar.
Kurulan fabrikada iplik çekimi, büküm, tavel, çile
bölümleriyle tam teşekküllü bir fabrika olarak üretime devam etmektedir.
Yüksel Hanımın rüyası gerçekleşmiş ve Bursa’ üretilen kozaları işleyecek bir
fabrikayı hayata geçirmiştir.
Kaynak: http://www.belgeseltarih.com/bursada-son-ipek-filaturcu/
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bursa’da binlerce köylü on binlerce koza üretir, ipek iplik elde ederlerdi.
Sonra viskon dediler, floş dediler, suni ipek dediler, kaçak olarak birtakım
iplikler getirdiler ve kozacılığı yok ettiler. Bu ipliklerden elde edilen
kumaşlar hakiki ipek kumaşlar gibi dayanıklı ve kaliteli değildi ama ucuz
olduğundan tercih ediliyordu. Ellili yıllarda Suriye ve Irak’tan getirilen
suni ipekler dokuma tezgahlarını işgal ettiler. Kozaya rağbetin azalması,
koza fiyatlarının düşmesi üzerine köylüler dutluklarını söküp odunlarını
satıyorlardı. Kaçak suni ipeklerin yurda sokulmasına göz yuman yetkililer
ipekçiliği canlandırmak için nice tedbirler aldılar! 1958 yılıydı, ben Bursa
Orman İşletmesinde stajyer mühendis olarak çalışıyordum. Bir gün
vali
İhsan Sabri Çağlayangil’den bir yazı gelmişti. İpekçilik
Enstitüsü, koza tacirleri, fabrikatörler, muhtarların toplanarak yaptıkları
kongrede ipekçiliğin canlandırılması için alınan kararlara göre dut ağacı
katliamını önlemek için Orman İşletmesi’nin, dut ağaçlarını kesenler,
nakledenler, satanlar hakkında kaçakçılar gibi işlem yapması, tutulacak
zabıtların Cumhuriyet Savcılığına iletilmesi emrediliyordu. İşletme müdürü
Mustafa Bey, derkenarda valilik emrinin orman muhafaza memurlarına kadar
ulaştırılmasını yazmıştı. Ben emri alarak müdür beyin odasına girdim. Bu
emrin tamim edilmesinden vazgeçilmesini, dut ağaçları ile bizim herhangi bir
ilişiğimizin olmadığını, bu emre bakarak orman mevzuatını tatbik edersek
köylü ile aramızın açılabileceğini, dilim döndüğü kadar anlattım ancak beni
dinlemedi. On gün sonraydı. İşletme müdürünün odasındayken telefon çaldı.
Müdür, “eyvah, parti başkanıyla vali geliyor. Bizimkiler Demirci köyü
muhtarının dut odunlarını ve eşeklerini müsadere etmişler, şimdi ne
yapacağız” diye endişe ve telaş göstermeye başladı. Biraz sonra vali ve
parti başkanı
Hayri Terzioğlu geldiler ve yarım saat
sonra da çıktılar. İşletme müdürü onları uğurlarken katibi çağırdı ve o dut
ağaçlarına dair tamim emrinin iptal edildiğini, bunun derhal bölgelere
bildirilmesini emretti. İşte, ipekçiliğin ihya edilmesi babında etkili ve
yetkililerimizin aldıkları tedbir!
(Kaynak: Fetret, Hüseyin Döşer, Ekin yayınevi, 27)
|