Bursa hakkında bir kitap yazması nedeniyle Fransız arkeoloji profesörü
Albert Gabriel’e, 10 Ekim 1954’de
Çelik Palas otelinde yapılan törenle
belediye tarafından hemşerilik beratı verilmişti. Gabriel Bursa’dan
ayrılırken şehri çok beğendiğini vali İhsan Sabri Çağlayangil’e bildirmiş,
“nerede olursam olayım Bursa’ya bir arkeolog olarak yardıma hazırım”
demiştir. Türkiye’den ayrıldığı için Bursa’nın yeni imar planının tetkikinde
hazır bulunamayan Gabriel, Bursa valisine şu mektubu yazmıştı:
“Kuruluş zenginliği,
iktisadi ve içtimai faktörler bakımından bugünkü gelişmesiyle Bursa’nın Türk
tarihine sıkı sıkıya bağlı olduğunu ve dünya çapındaki büyük sanat
merkezleri arasında bulunduğunu unutmamak gerekir. Apaçık bir hakikattir ki,
uzun zamandan beri Bursa’nın anıtları en derin eserler arasında yer
almıştır. Bu itibarla Bursa’nın imarı meselesi iki bakımdan dikkati çeker:
1- Bu parlak şehrin çizilmiş bir yol şebekesine sahip
olması gerekirdi. Elbette modern inşaat ölçüleri, endüstriyel ve ticari
faaliyetlerden doğan ihtiyaçları giderecektir. Bundan mantıklı bir şey
olamaz. Ancak tüm bu tesislerin çağdaş dünyada uygulanan prensiplerle
tasarlanması gerekir.
2- Diğer taraftan şehircilik planlarını çizerken
olduğu gibi yeni binalar kurarken de yöneticiler bir takım esasları gözden
uzak tutmamalıdırlar. Onların imar bahsinde başka vecibeleri vardır.
Bu gerekliliği Bursa’da uygularsak Osman ve
Orhan zamanından beri ecdadın haleflerine bıraktıkları paha biçilmez büyük
mirası mümkün olduğunca koruma zorunluluğu ortaya çıkar.
Albert Gabriel Emir Sultan Camiinde (1950'ler)
Maalesef deprem Bursa için büyük bir
felaket olmuştur. Birçok bina yıkılmıştık. O devirde yapılması gereken her
şey yapılmıştır. Özellikle
Ahmet Vefik Paşa’nın adını saygı ile analım.
Tarihi anıtlar konusunda kesin bir plan belirlenip sağlam ve esaslı
yöntemler uygulamak gereklidir. Son yıllarda bu işlerin bir bilinç
çerçevesinde yapıldığı hissedilmektedir. Fakat çalışmalar sırasında bazı
eserlerdeki ilk tasavvurlar değiştirilmiş ve bu değişikliği bertaraf etmek
için yeniden masraf yapmak zorunda kalınmıştır. Şu halde gerekli müdahalenin
programını noktası noktasına belirlemek, önem derecelerine göre tasnif
etmek, bu konuda çalıştırılacak teknisyen, mimar ve iyi işçilerden çekmem,
aynı zamanda gerekli krediyi de sağlamak önemlidir.Bazı eski anıtlara
belirli bir işlevsellik vermenin zor olduğunu bilirim. Fakat öyle
zannediyorum ki, tarihi değeri çok yüksek ve gerçek bir şaheser olan
Muradiye Medresesi’ni bir dispanser haline getirmek hatalıdır. Bu itibarla
vaktiyle pek uyumlu olan, heyet-i umumiyeye ciddi zarar veren bu şeylerin
mümkün olduğunca ortadan kaldırılması gerekir. Tarihi anıtların
restorasyonunda Batılıların çoktandır terk ettikleri yöntemleri uygulamamak
gerekir. Teknisyen, mimar ve işçileri, inşaat işlerinden anlamayan ve bunun
zorluklarını bilmeyen arkeologların emrine vererek böyle meselelerde
onlardan direktif almak da hatadır.
Hemen şunu da söyleyeyim ki hakkında bazı
olası eleştiriler yapılması olası olan Yıldırım Dispanseri’nde alınan sonuç
her bakımdan daha iyidir. Bugün
Ulucami’de uygulanan yöntem, bu işlerde
varılması gereken en doğru hal şeklidir.
Bazı armonileri bozmak gerçekten üzülecek
bir şeydir. Özellikle I. Murat, Yıldırım Beyazıt, Çelebi Mehmet ve II. Murat
camileri gibi binalar, estetiği bozan bazı civar binalardan kurtarılmalıdır.
Bursa Kalesi üstüne yapılan hastane asla örnek tutulacak bir misal değildir.
Eski şekliyle korunmuş başka bir anıtı olmadığı için Hisar, başlı başına
büyük manası, geçmişi ve tarihi olarak kalmalıdır. Bunu bu şekilde korumak
uygun olur. … İleride büyük masraflar doğuracak büyük hatalardan kurtulmak
bu şekilde olasıdır. Sonuç olarak şunu söylemek isterim ki, bazı hatalara
karşın şehir şimdiye kadar vahim şekilde zarar görmemiştir. Bursa bugün de
tatminkar bir çehre arz etmektedir. Turistler tarafından her zamandan fazla
ziyaret edilmektedir. Gittikçe daha fazla ilgi görecektir. Turistlerin
ziyaretlerinden memnun kalacağı önlemler bugünden alınmalıdır. Bursa’nın
geleceği hakkındaki tahminleri şöyledir: bu şehrin zenginliği ve çalışmaları
günden güne hızlanacak ve hatta ülkede geniş yararlar sağlayacaktır.
Osmanlının eski payitahtının dünyanın en cazip şehirlerinden biri olduğuna
inanıyorum”.
Yeni Ant gazetesi (1956)
|