|
|
Aydın Ataberk'in Gülseven Sonumut ile yaptığı
söyleşidir.
Ben Bursa doğumluyum. 1940 yılında,
Çelik
Palas’ın karşındaki köşkte otururmuşuz. O zamanlar, o köşk, demir
parmaklıklı bahçe duvarı olan bir köşktü. Daha sonra yolun genişletilmesi
bahanesiyle 1947 senesinde ön bahçe istimlak edildi. Sanırım şimdi beyaz bir
köşk ve lokanta oldu. Bursa Doğum Evi’nde doğmuşum.
Bursa Doğum Evi Altıparmak’ta
parkın girişi karşısında üç veya dört katlı ahşap
bir köşktü. Sonra 1950’lilerde yıkılıp yerine modern bir hastane yapıldı.
O köşkte 1941 yılı sonuna kadar oturduktan sonra (2. Dünya Savaşı
nedeniyle Bursa - Çekirge otobüslerinin çalışmama söylentisi üzerine
Tophane’ye Şehadet Camii tarafına, babamın öğretmenlik yaptığı Bursa Sanat
Enstitüsü’ne yakın olmak için taşınmışız) tekrar 1949 yılında o köşke
taşındık.
Bursa’daki ana okullar ve ilk okullar
Bursa’da iki tane özel ana okulu ve ilk okul vardı. Birinin adı Özel Reyhan
Ana ve İlk Okulu, diğeri Özel Yeni Okul. Özel Reyhan Okulu'nun forması açık
mavi ceketti sanırım. Özel Yeni Okul’un (daha sonra İhsan Çizakça Koleji
oldu) ceketleri kırmızıydı. Resmi geçitlerde kızlar beyaz etek, erkekler
kısa beyaz pantolon giyerdi. Ben ve daha sonra Özhan Canaydın bu ilk okulu
bitirdikten sonra Galatasaray’a yetiştiriciye imtihanla girdik.
29 Ekim ve
23 Nisan’da ilkokullar da resmi geçitlere katılırdı. Sonra sadece
23 Nisan'a katılır olmuştuk.
23 Nisan'da çocuk baloları olurdu. Bu balolar, hatırladığım kadarıyla 1949 -
1950 ve 1950 - 1951 yıllarında Haşim İşcan İlkokulu'nda olurdu. 1951 den
sonraki yıllar çocuk balolarına ne oldu bilmiyorum.
Bursa’nın ana caddesi parke taşındandı.
Haşim İşcan’ın valiliği sırasında
Setbaşı köprüsünden Çekirge’ye kadar asfalt yapıldı. Bir de Beşikciler’deki
Vali Konağı yapıldı.
1950 seçimlerinde yeni binası yapılmakta olan
Çelik Palas'ın altındaki
dükkanlarda seçim sandığı kurulmuştu. Vali Haşim İşcan gelip oy atmıştı. Ama
seçim kanununa aykırı olarak seçmen kabinine girmeden kendisine verilen oy
pusulasını açıkta zarfa koyup sandığa atmıştı. Annem rahmetli kendini 1946
seçiminde sanıyor diye söylenmişti. Belki bilirsiniz, 1946 seçimi açık oy
gizli sayım gibi bir ilginçliğin olduğu bir seçimdir.
Bursa’da iki yerel gazete vardı. Biri
Ant, diğeri Hakimiyet. Ant gazetesi
Halk partisini, Hakimiyet ise Demokrat partiyi tutan gazetelerdi.
Onların baş yazarlarını bilirdim ama şimdi hatırlayamadım(1).
İstanbul gazeteleri hep öğleden sonra gelirdi. Bazı günler Mudanya
üzerinden, bazı günler Yalova üzerinden. Lodostan ertesi gün geldiği de
olurdu.
Çelik Palas'ın Beyaz Rus bir aşçısı vardı. Sabah yemeğini ayarladıktan sonra
beyaz aşçı külahıyla bahçeye çıkıp dolaşırdı. Sanırım karısı da otelin oda
temizliklerinden sorumlu bir hanımdı. Ona Madam diye hitap edilirdi. Bu
ailenin de liseye giden bir kızları vardı. Çelik Palas'ın bahçesinde
bisiklete binerdi. 1950’li senelerde 10-15 senedir orada çalışıyordu.
Hamam sefaları
Çelik Palas'ın karşısında otururken alt tarafta bulunan Kaynarca, Eski
Kaplıca ve Kara Mustafa
hamamlarının yolu üzerinde olduğumuzdan, şehir
içinden gelenler veya yaya gelenler önümüzden geçerlerdi. Kaynarca hamamı
yalnız kadınlar hamamıydı sanırım. Kadınlar ellerinde tencereler, çocuklar
boyunlarında su kabakları, ellerinde dümbelek ile sabahtan hamama
giderlerdi. Bazen dümbelek çalarak giderlerdi ki bu genelde gelin hamamı
içindi.
Bir de arife akşamları millet hamama giderdi. 1950 - 1951 senelerinde
bayramlar yaza geldiğinden, evin önüne akşam, şerbetçi, arabasıyla gelir,
hamam çıkışı içi yananlara bardağa Uludağ karı koyup şerbet yapardı. Ben de
başında durup, şerbetçiye bir bardak şerbete olsa gerek, yardım ettiğimi
hatırlarım.
Sinemalar
Bursa’da 50'li yılların başına kadar iki tane sinema vardı.
Tayyare sineması
ve Şafak sineması.
Tayyare sineması birinci vizyon filmler getirirdi. MGM’in müzikal filmlerini
orada gördüğümü hatırlıyorum. 12 yaşından küçüklerin suareye gitmesi
yasaktı. Bu nedenle bir keresinde babamın paltosunun içine saklanarak
gittiğimi hatırlıyorum. Ama filmi sonuna kadar seyrettiğimi hiç sanmam,
uyumuş olmalıyım. Yoksa cuma veya cumartesiden pazar günü için bilet alır,
öyle giderdik.
Şafak Sineması. Bugün Setbaşı Prestij Sineması. Soldaki
fotoğrafın sol tarafındaki tabelada Şafak yazıyor
Setbaşı köprüsünün sol başındaki Şafak sinemasıydı. Bu sinema çarşamba
günleri saat 2 veya 3’te talebe matinesi yapardı. Salon kız öğrencilere
ayrılırdı. Balkon erkek öğrencilere aitti. Sanırım ücreti de 25 kuruştu.
Asma katta ise localar vardı. Genelde orada öğretmenler olurdu.
Halkevi binasında da bir sinema vardı ve daha sonra Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu
kuruldu. O sinema ve Şafak sineması da Zoro benzeri, 32 kısım tekmili birden
macera filmleri oynatırlardı. Özellikle yazın, Galatasaray'dan geldiğimde,
1952 - 1953 yıllarında, o sinemalara çok gitmiştim.
Bursa’da
garajlar
Bursa’da otobüs terminali olmadan önce,
Ulucami'nin yanında, çınar altından, Karacabey, Bandırma, Mustafa Kemal Paşa
ve daha sonra İzmir’e giden otobüsler kalkardı.
Ulucami çevresi- 1965. En sağda garaj benzeri bir alan var
2 adet otobüs firması vardı o istikamete çalışan.
Biri Güzel İzmir, biri Ege seyahat.
Yeniyol’da ise Yalova, Mudanya, Karaköy ve de Ankara’ya giden otobüs
firmaları vardı. Başlıcaları Koç, Moda garajı ve Yeni garaj. Yalova’ya giderken seyahat firmasını seçebilirdiniz ama dönüşte Yalova’da
otobüsler sıraya girer, dolan kalkardı. O zamanlar, otobüsler Yalova’ya 2½ saatte giderdi. Gemlik ve Orhangazi’de 5
dakika mola verirdi. Dolmuş taksiler 5 kişi alır ve 2 saatte, şoförün
delisine rastlarsan, 1 saat 45 dakikada giderlerdi.
İstanbul’la irtibat ya Mudanya’dan ya Yalova’dan olurdu. Şimdiki gibi kara
yolu olanağı hiç yoktu. Bursalı iş adamları günü birliğine İstanbul’a
gidecek olurlarsa gece 23 veya 24’teki otobüsle veya sabah 2 veya 3’te
dolmuş taksiyle Yalova’ya gidip, sabah 6 vapuruna binerlerdi. Öğleden sonra
6’daki Yalova vapuruyla dönerlerdi ki Bursa’ya dönüşleri gece 22-23 olurdu.
1948 senesine kadar İzmir’e gidiş ve dönüşlerimiz Bandırma veya Balıkesir
üzerinden olurdu, çünkü Bursa’dan İzmir’e direk otobüs seferleri yoktu. Bu
yüzden İzmir’e gidiş bir günde, dönüşü ise bir buçuk günde olurdu. Haftanın belli günlerinde olan Bandırma İzmir ekspres treniyle gitmek için
sabah 06’da otobüse binip Bandırma’ya İstanbul’dan gelen vapurdan önce
varıp, saat 12:30 gibi bilet alıp trene binerdik. Tren gece saat 23.00 -
24.00 gibi İzmir’e varırdı. Yolda giderken Apolyont (Ulubat) gölü
civarındaki köprüleri geçerken, köprüler ahşap ve yük sınırı olduğundan,
otobüsten erkek yolcuları indirirlerdi. Ben de kendimi erkeklerden sayıp,
inip yürüyerek köprüyü geçmiştim.
Uluabat Gölü Köprüsü. Köprünün
ahşap olmasına dikkat ediniz.
Dönüş için; sabah İzmir’den binilen tren, Bandırma’ya 17.00 - 17:30 da
varırdı. Bursa’ya gece otobüs olmadığından, bir gece otelde kalıp, ertesi
sabah Bursa’ya hareket edilirdi. Bursa’dan İzmir’e direk otobüsler 1949 senesinde, sabah 06.00’da kalkıp 12
ila 14 saat arasında gider oldular.
Yapı Kredi Bankası ikramiye evi
Altıparmak'tan gelen yolla Muradiye’den gelen yolun birleştiği yerde,
Beşikler karakolu ve durağı vardı. Oraya yüz metre mesafede Altıparmak
yönünde bir ev vardı. Yapı ve Kredi Bankası'nın ikramiye eviydi. Onu bir
köylü, on liralık hesabıyla kazanmıştı. Ama gerçekten köylüydü; bahçede keçi
veya koyun, hatta balkonunda tavuklar dolaşırdı. Çok uzun zamandır o
taraflara gitmediğim için, ne oldu bilemiyorum.
Trafik kontrol ekibi
Bursa’da trafik, belediyenin kontrolündeydi. Sepetli motosikletli polis, bir
sabah, bir de öğleden sonra bir kere, Çekirge'ye gider dönerdi. 1952 - 1953
yazlarında bisiklet ehliyeti almak için 18 yaş gerekiyordu. Evin önünden
geçmelerini bekler, ondan sonra bisiklete binerdik. Daha sonra, 15 yaşında, İstanbul’da Cağaloğlu’nda, Milli Talebe Birliği
bahçesinde imtihana girip bisiklet üstünde sekiz yaparak ehliyet aldım.
Dağcılık Kulübü
Atatürk Caddesi üzerinde, saygın bir yerdi. Yazın gün boyu bahçesinde çay,
kahve, pasta yenirdi. Yaz akşamları, bahçe parmaklıkları perdeyle kapanır,
içerde haftada birkaç gün, canlı müzik yapılırdı.
İskender
Herkesin sevdiği döner, Bursa’da İskender’in bir oğlunun, Atatürk
Caddesi'ndeki dükkanında, diğeri de, Yıldırım’da, çarşı içindeki kardeşinin
dükkanında vardı. Daha sonra cadde üzerindeki dükkanda çalışan ocakçısı, Hacıbey dönercisi adıyla, eski postahanenin karşısında, İskender’le aynı
sırada dükkan açtı. O Hacıbey’e, daha sonra, İzmir Karşıyaka’da dükkanında
rastladım, konuştum. O zaman başka yerde şubesi yoktu.
İlk okulda öğle yemeği tatilinde, devamlı olarak İskender’e gidip kebap
yerdim. Bana öyle alışmışlardı ki ben karşıdan karşıya geçerken, dönerim
hazırlanıp önüme konurdu. Hemen hemen aylarca her gün yedim. O zamanlar
(yıl 1949 - 1951) 1 porsiyon döner, 80 kuruştu. Dönerle, İskender’in
karşısında bulunan şıracıdan gelen bir bardak da şıra içerdim (O zamanlar Coca Cola yoktu). O da 10 kuruştu. 10 kuruş bahşiş bırakırdım. Hepsi, 1 lira
tutardı. Babamla gittiğim zaman, yağlı müşterimiz geldi diye karşılarlardı.
Rehberlik
Bursa’da oturunca, akrabalar, uzak yakın tanıdıklar, yazın kaplıcaya gitmek
için, bize misafir gelirdi. Bursa’yı ziyaret etmek isterlerdi. Bursa’daki
bütün camileri ve gezilecek yerlere götürmek, rehberlik yapmak bana düşerdi.
O zamanlar, her camiin özelliğini, hikayesini bilirdim. Yeşil Cami'nin içine
girerken, duvardaki çiniler üzerindeki Yunan askerlerinin dipçik darbelerini
gösterip anlatırdım. Saat kulesini, Osman Gazi ve Orhan Gazi türbelerini
gezdirirdim.
Bayramlar
Biz 1945 - 1949 arasında, Tahtakale’de Yokuş cadde’de (Pınarbaşı’na ve
Orhaneli’ne giden yolla) Üftade Cami'nin oradan gelen yolun kesiştiği yerde
bulunan su değirmeninin üzerinde oturduk. Önünde kocaman bir dut ağacı
vardı. Her yaz bir karpuzcu, ağacın altında sergi kurar, orada yatıp
kalkardı. Sonbahar yağmurlarına kadar. Çarşının içinde birkaç koltuk
meyhanesi bulunurdu. Ramazan ayında hepsi kapalı olurdu. Arife akşamı
açıldığında, bütün akşamcılar doluşur, saat 10’dan sonra sarhoş olarak
önümüzden geçerlerdi.
Bursa’nın bütün çocukları, yeni elbiselerini giyip, el ele tutuşup, evin
önünden geçer, Pınarbaşı’nda kurulan bayram yerine giderlerdi. Daha
sonraları, sanırım Lunapark olarak, Bursa stadı yanındaki parka taşındı.
Pınarbaşı’ndaki bayram yeri çok büyüktü. Orada ata binilir, bisiklet
kiralanır (iki tekerlekli, üç tekerlekli), deniz kızı, salıncaklar, atlı
karınca, güç denemesi (rayda gidip sonuna kadar dayanırsa, barut
patlatanlardan) gibi oyunlar vardı. Tabii halka atarak sigara almak ya da
tüfekle nişan alıp, sigara kazanmak da vardı.
Pınarbaşı’nda ve Hisar üstü mahallerinde, evden eve, Pınarbaşı’ndan gelen
su, bir arık içinde akardı. Çok serin olarak aktığı için, karpuzlar
soğutmaya konur, bazı yemekler o suyun içinde korunurdu. Ayrıca o evlerde,
bahçe de sulanırdı.
Bu resim 1948 - 1949 senelerinde açılmış olan Haşim
İşcan İlkokulu’nun bahçesinden çifte fırınlara doğru çekilmiş. Bu okul, o
zamanın en modern okuluydu. Sanırım, bu ilkokul daha sonra, Eğitim Enstitüsü
oldu. Bu okulda yapılan ilkokul çocuk balosuna 1950 - 1951 senelerinde
gitmiştim. Ama, hem utangaçlıktan, hem de yaramazlıktan, öğretmenimin dans
etmeye gönderdiği kız arkadaşımı yarıda bırakıp, katlar arasında, erkek
arkadaşlarımla kovalamaca oynamıştım.
Atatürk Heykeli: Onun hemen arkasında geniş bir park. Parkın iki yanında
Vilayet Konağı ve mahkeme binası vardı. O parkın üst tarafında, üç, dört
metre yukarıda, bir meyille bağlanmış bir park daha vardır. Ortasında da bir
havuz. Orada bisiklet kiralarlardı. Küçük, orta, büyük bisiklet kiralanırdı.
Ya tur hesabı, ya da saat hesabı.
Bisiklete binmeyi orada tek başıma, o üç, dört metrelik eğimden aşağı
giderken (istemeyerek) öğrendim. Fren tutmuyordu. Küçük bisiklet 24, orta
26, büyük bisiklet 28 kuruştu.
Havuzlu Park'a, yaşım küçük olduğu için, tek başıma gidemedim. Orada yüzme
yarışları da yapılırdı. Yalnız her yaz tramplenden üst üste atlamaktan,
bazı kaza haberleri duyardık.
-------------------------------------------------------------------------------------------
(1)
Hakimiyet gazetesinin sahibi Hayri Terzioğlu idi.
Kendisi aynı zamanda Demokrat Parti Bursa il başkanıydı.
Kaynak:
http://anilarayolculuk.blogspot.com/2008/02/bursada-zaman.html
|